“Tarih sınıf savaşımları tarihidir”
1848 yılında yayımlanan Komünist Manifesto’da “Şimdiye kadar ki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir” yazar. Marx aynı zamanda Dünyayı yorumlamak yerine sorunun onu değiştirmek olduğunu ifade eder.
Sorunun adını koyan devrimciler tarih boyunca hep hak arama mücadelesi verdi. Kurulan parti ve sendikalar hep tek bir şeye ulaşmak için uğraştı: İşçi sınıfının iktidarı. Sınıfının yanında yer alan her kesimden insan, sonuç olarak kazanımlarını da gördü, bedelini de ödedi. Günümüzde maalesef elde edilen kazanımlar birer birer yok edilmeye çalışılıyor. Kol gücünün, yeni gelişen teknolojilerle beraber yerini beyin gücüne bıraktığı işçi sınıfı, zenginler için üretmeye, yaratmaya, yazmaya, düşünmeye devam ediyor. Madenlerden, fabrikalardan bilgisayar başına uzanan sınıf savaşımı. Bir ömür boyu harcanan bu durum insanlık onurunu yeni bir tartışma içine çekiyor. Beyaz yakalılar, sınıfın parçası mı? Metropollerde, Plazalarda, kamu kurumlarında çalışan “okumuş” lar, 1 Mayıs İşçi Bayramını özümseyebilir mi?
Beyaz yaka ve Kamu emekçileri, genel olarak işçilere göre kendilerinin daha fazla okumuş olduklarını, onlardan farklı olduklarını ve işçi olmadıklarını varsaymaktadırlar. Kendilerinin idareci olabilme ihtimallerinin olmasını gururla karşılayıp yönetilen değil yöneten olduklarını düşünürler. Doğal olarak yönetilen işçi gibi olmadıklarını sanarlar. Kapitalist sistem, işçi ve memuru aynı sendika çatısı altında bile birleşmeye izin vermiyor. İş kolu denilen şey, sadece meslekleri değil sınıfı da ortadan ikiye bölüyor.
Günümüzde işçi memur ayırımı yapmak bile esas olarak doğru değil. Memur ve işçiler, ücretli çalışan, işvereni patron -devlet olan, sömürülme şekli aynı fakat devletin çalışma sisteminde farklı yasalara göre istihdam edilen el ele verip genel greve gitmesini istediğimiz emekçilerdir.
Toplumda iktidar güçleri tarafından da desteklenen bazı meslek çalışanlarına yönelik düşmanca bir tutum var. Öğretmenlerin 3 ay yattıkları, çok maaş aldıkları, kamudan fonlandıkları gibi ifadeler zaman zaman bir kıraathane köşesinden zaman zaman ise bakanlık koltuğundan duyuluyor. Doktor dövme hakkını elde ettiklerini kıvançla belirten iktidar insanı, kazanımların yok edilmesi karşısında eski ülke olmadıkları için gurur duyuyor.
Kavramların içinin boşaltıldığı pespaye edildiği, anlamsızlığın, tanımsızlığın, saçmalığın yaşandığı döneme tanıklık ediyoruz. Sendikaların iktidar-patron güçleri tarafından kurulduğu, sınıfın sınıfa düşman olduğu, direnen işçinin karşısına güvenlik işçisini çıkardığı, hak arama mücadelesini “ne gerek” gördüğü, adaleti güçlülerin kazanması gerektiği, mutluluğun para ile ilgili olduğu, emeklilik gibi kazanılmış sosyal hakların kamuya yük olduğu gibi çokça absürt gerçeklerle muhatap oluyoruz.
Gelinen nokta itibariyle “değiştirmek” bir yana anlamak ve yorumlamanın bile gerisinde kaldığımız karamsar bir tablo ile karşı karşıyayız. Patronların bize iş, ekmek verdiğini onlar olmazsa aç kalacağımızı savunan, şükredilmesi gerekliliğini öğütleyen rahip, imam, iktidar, yetkili sendika gibi kötücül oluşumlara karşı mücadele hattı genişletilmeli. Kaynağı, temeli, tarihi belli olan sınıf kitle sendikacılığına geri dönülmeli. Üretenin ve yönetenin aynı olduğu, “gündüzlerinde sömürülmeyen gecelerinde aç yatılmayan” aynı sade ve kararlılıkla tarih yazımına başlandığı o güzel günlere…
*BES ANTALYA ŞUBE YÜRÜTME KURULU ÜYESİ