SES DSD Türkiye Meclisi: “Sağlıkta ekip anlayışı” parçalanıyor. Bu kimin işine yarar?

SES DSD Türkiye Meclisi: “Sağlıkta ekip anlayışı” parçalanıyor. Bu kimin işine yarar?

PAYLAŞ

 

Sağlık ve Sosyal Hizmetler işkolundaki sendika sayısı son kurulanlarla birlikte 41’e yükselmiştir. Bu sayısal artışın büyük bir kısmını ise meslek esasına göre kurulduğu söylenen hekim sendikaları oluşturmaktadır.

HekimSen (Hekim ve Diğer Sağlık Çalışanları, Sağlık ve Sosyal Hizmetler Sendikası, Ağustos 2018), Hekim Birliği-Sen (Hekim ve Sağlık Çalışanları Birliği, Sağlık ve Sosyal Hizmetler Sendikası, Aralık 2021), Tabip-Sen (Tabip ve Diğer Sağlık Çalışanları Sağlık ve Sosyal Hizmetler Kamu Görevlileri Sendikası, Ocak 2022), hekim haklarını ve birliğini savunmak üzere kurulduğunu açıklamışlardır. Birlik ve Dayanışma Sendikası (Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma Sendikası, Mart 2014) ağırlıklı olarak hekim haklarına yönelmiş olsa da aynı niteliğe sahiptir. Buna karşın hekimleri dışarıda bırakarak sağlık çalışanlarının hakları üzerinden örgütlenen AheSen (Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası, Haziran 2017), Hep-Sen (Hemşireler ve Tüm Sağlık Profesyonelleri Sendikası, Mayıs 2020) gibi sendikalarda aynı nitelikte meslek temelli olduğuna vurgu yapan sendikal örgütlenmelerdir.

Temelinde düşünsel farklılıklar ya da yeterince haklarının savunulmadığı anlayışı olduğu söylenmekte ve öncelikli olarak hekimlerin kendi sorunlarının çözülmesi amacıyla bir araya gelerek örgütlenme ihtiyacı vurgulanmaktadır. Öte yandan sağlıkçıların öfkesini birbirlerine yönelttiği tutum ve davranışlar, sosyal medya paylaşımları giderek artmaktadır.

Bu süreci, doğru bir yaklaşımla değerlendirmek bu kaos ortamından kurtulmak emek mücadelesi açısından önem arz etmektedir. Yaşadığımız süreçte sorunları ve çıkarları ortak olanlar için örgütlenmenin birleştirici gücü, yerini tam tersine kasıtlı ya da farkında olmadan ayrıştırıcı ve parçalayıcı bir gidişe sürüklemektedir. Neoliberal sistemin yarattığı yıkımı neden sonuç ilişkisi temelinde görmeyen ya da tartışmayı bilinçli bir şekilde bu odaktan uzaklaştırarak saptıran yaklaşımlara karşı mücadeleyi önüne koyan bir sendikal tutum ivedilikle geliştirilmelidir.

Hekimleri yeni bir sendikal örgütlenme arayışına iten nedenleri sıralayacak olursak, örgütlü oldukları sendikaların “hekimleri görmediği, hekimlere sahip çıkmadığı”, “onların çıkarlarını savunmadığı” fikri en başta gelmektedir. Hekimlerin dışında kalan sağlık çalışanlarına yüzde 20’lik bir sabit ek ödeme artışı getiren, hekimlere yönelik bir iyileştirme içermeyen 6. Dönem toplu iş sözleşmesine sendikaların sessiz kalmış olması bu fikre kanıt olarak sunulmaktadır. Ayrıca var olan sendikaların bazılarının hekimleri ‘sağlık çalışanı’ ya da ‘sağlık emekçisi’ olarak ‘sağlığın ekip işi olduğu’ kavramlaştırması üzerinden değersizleştirdiği, itibarsızlaştırdığı düşüncesi yaygın bir kanı haline gelmiştir. Yine Covid 19 pandemisi ile hekimlerin daha da artan iş yükleri, karşılaştıkları ruhsal ve fiziksel şiddetin giderek artması, maaş ve döner sermaye ücretlerinin yetersizliği karşısında haklarını savunmadıklarını düşündükleri meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) duydukları tepki ve fikri ayrılıkları nedeniyle yeni bir sendika kurmaya yöneldikleri öne çıkmaktadır.

Sendikal örgütlenme ve gerçekler

 

Kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmesinin yasak olduğu 80’li yılların sonunda ‘haklar yasalardan önce gelir’ anlayışı ile yürütülen fiili ve meşru bir mücadele sonucunda sağlık alanında Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası ( o yıllarda ‘Tüm Sağlık Sen’ ismiyle kurulmuştu) örgütlenmiş, diğer işkollarındaki sendikalarla birlikte konfederasyonu olan KESK aynı ilkelerle yaratılmıştı.

Sağlık alanında neoliberal politikalar kapsamında hükümetlerle Dünya Bankası ve IMF arasında yapısal uyum programları, ‘acil eylem planları’, sağlığın ticarileştirilmesi, piyasaya açılması için sürdürülen çalışmalar AKP iktidarı ile birlikte 2003 yılından itibaren “Sağlıkta Dönüşüm Programı” (SDP) olarak yeni bir boyut ve hız kazanmıştı.

 

Bu dönemde KESK’e bağlı SES (Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası); Genel Sağlık Sigortası, Aile Hekimliği başta olmak üzere “hastanelerin işletme, hastaların müşteri, sağlık emekçilerinin ise köle” haline getirildiğini söyleyerek SDP’ye karşı çıkmış, çok sayıda eylem yapmıştı. Tam da söylediğimiz gibi, ‘Genel Sağlık Sigortası programı’, ‘Performansa Dayalı Ödeme Sistemi’ ‘Aile Hekimliği modeli’ ‘Kamu Hastane Birlikleri’ bileşenleri ile “Sağlıkta Dönüşüm Programı”, yani bu piyasacı sistem toptan iflas etmiştir. Hastaların kuyruk olduğu, ilaç ve malzeme alınamayan hastanelerin işletilemez bir hale geldiği bir sürece hep beraber tanıklık etmekteyiz. Durumu kurtarmak adına döner sermaye merkez paylarının % 2’ye indirildiği, elektrik su giderlerinin yeniden merkezi bütçeden karşılandığı, sabit ek ödemelerin merkezi bütçeye devredilmesinin düşünüldüğü şu günlerde bir dizi vaat ve müjdeyle sunulan iyileştirme manevraları temeldeki sorunu çözemez.

Yaşadığımız sorunların nedenleri AKP politikalarıdır

 

Piyasaya dayalı, emeğimizi sömüren, hiçe sayan bu sistemi biz kurmadık; performans sistemi başta olmak üzere hep karşısında olduk. 2003 yılından itibaren adına “Sağlıkta Dönüşüm Programı” dedikleri ticari sağlık sistemi üç ana ayak üzerinde yapılandırılmıştır: İlk olarak, 2006 yılında ‘Performansa Dayalı Ödeme Sistemi’ kamu hastanelerini işletmeye dönüştürmüş; ‘Genel Sağlık Sigortası programı’, özel sağlık kurumlarıyla anlaşmalar yaparak ‘sağlık hizmetinin satın alınması’ sürecini başlatmıştı. İkinci olarak, ‘Aile Hekimliği modeli’ hekimleri, gelirini piyasaya göre elde eden özel girişimciler haline getirmişti. Dönüşümün üçüncü temel ayağında ise 2011 yılında kurulan ‘Kamu Hastane Birlikleri’ işletme haline getirdiği hastaneleri tam anlamı ile piyasa kurallarına terk etmiştir.

 

Döner sermaye /Performansa Dayalı Ödeme Sisteminde hastaneler artık devletin belirlediği ücretler üzerinden( SUT:Sağlık Uygulama Tebliği) işletme olarak çalışmaktadır. Üretilen hizmetler çoğunlukla hekim emeği üzerinden serbest çalışıp çalışmama, yapılan muayene, ameliyat, anestezi, girişimsel işlemlere dayalı olarak tanımlanmıştır. Üretilen hizmetlerden elde edilen brüt gelirden öncelikle Hazine, Sosyal Hizmetler, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Sağlık Bakanlığı merkez payları ayrılmaktadır. Kalan kısım ikiye bölünür; kurumlarda asgari % 50’si, kuruluşlarda ise %35’i, personele performansa dayalı ek ödeme, diğer yarısı borçların ödenmesi, kurum ve kuruluşların tadilat, tamirat, su, elektrik, tıbbi sarf malzemesi, tıbbi cihaz, ilaç vb. ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılırdı. Performansa dayalı ek ödeme emekliliğe yansıtılmasa da hekimlerin gelirleri arttığı için ikna olmalarına, rıza göstermelerine ve sessiz kalmalarına yetmişti. Aynı dönemde hekimlerin dışında sağlık emekçilerinin döner sermaye ödemesi hemen hemen alamadıklarını söylemek yanlış olmaz. 2010 yılında döner sermaye ek ödemesi ikiye bölünerek peşin ödenen “sabit ek ödeme” kısmı ve “performansa dayalı ek ödeme” kısmı oluşturuldu Bu yapılan değişiklikle hekimlerle birlikte tüm sağlık emekçileri sabit ek ödeme almaya başladı. Döner sermaye işletme gelirini sağlayan SUT küçük tadilatlarla arttırılsa da giderler karşısında, gelirler düşük kaldı; 2011 yılında kurumsal performansı arttırmak, çalışanlarda “motivasyon” sağlamak düşüncesiyle kurum yöneticilerine de döner sermaye gelirlerinden pay verildi, sistem sürdürülmeye çalışıldı. Her geçen gün sistem sürdürülemez bir hal aldı ve günümüzde pek çok hastane giderlerini karşılayamaz, sabit ek ödeme dışında performansa dayalı ek ödeme dağıtamaz duruma geldi.

Bize ‘haklarımızı savunmuyorsunuz’ ‘sendikalar ne yaptı’ diye soranlara rahatlıkla söyleyebiliriz; hekim emeği başta olmak üzere, sağlık emekçilerinin emeğinin ucuzlamasına, değersizleşmesine, kendilerinin itibarsızlaştırılmasına neden olan bu politikalara karşı hep mücadele ettik: Sendikamız SES’in; “Sağlık haktır, satılamaz” “Sağlık Ocaklarıma Dokunma”, “Sağlıkta Yıkımı Durduralım”, “Döner sermaye /Performansa Dayalı Ödeme Sistemi, ‘paran kadar sağlık’, verdiğin hizmet kadar ücret demektir” başlıkları altında gerçekleştirdiği sayısız basın açıklamasını, eylem, kol yürüyüşü ve mitingine ek olarak, açmış olduğumuz davaları sıralamak yerine yazının sonuna linklerini vermeyi uygun buluyoruz.*

Sağlık ekibinin-bu uyum içindeki orkestranın, şefi olan hekimler hasta muayeneleri, yatış, tedavi, taburcu süreçlerinde verecekleri her karar üzerinde özerk davranışlara sahiplerdi. Mesleki statüleri ve aldıkları sorumluluğun yanı sıra, hekimler bilgi ve becerileri karşısında toplumda duyulan saygı, verilen değer ile hep farklı bir konumdaydılar. Böyle olması gerektiğine de inanıyoruz. Ancak karşı çıktığımız neoliberal sağlık sisteminde, artık hastaneler işletme, hastalar müşteri ve hekimler de dahil olmak üzere tüm sağlık çalışanları hızla işçileşme sürecine girdiler. “Biz hekimiz, sağlık emekçisi değiliz” demek, bu süreci engelleyemez. İçinde yaşadığımız kapitalist toplumda, çalışma yerleri, çalışma biçimleri (kadrolu, sözleşmeli, geçici, işçi, memur, güvencesiz gibi) farklılaşmış ve çeşitlenmiştir. İster bir büroda masa başında, ister bir sınıfta, hastanede, isterse tarlada, serada, atölyede, fabrikada çalışsın geçinmek için emeklerinden başka sermayesi, mülkü gelir getirici bir aracı olmayan çalışanlara emekçi denilir. Hekimler kabul etse de etmese de, işverenlerinin bir özel hastane işletme sahibi- sermayedar, devlet ya da belediye olması, gelir seviyelerinin görece yüksek olması hekimlerin emeği ile geçinen emekçi olma niteliğini değiştirmez.

 

Covid 19 Pandemi sürecinde AKP’nin salgını yönetmek yerine algıyı yönetmesi, toplum sağlığı yerine ekonomiyi, emekçiler yerine sermayeyi önemsemesi, önlenebilir ölümlerin engellememesi, sağlık emekçilerini hiçe sayan, ayrıştıran politikaları karşısında SES ve Türk Tabipler Birliği (TTB); basın açıklamaları ve yaptıkları eylemlerle halkın sağlık ve yaşam hakkını savunarak bu sürece müdahil oldular. Bilimsel verilere dayalı toplumda güven yaratan ve karşılık bulan bu örgütleri etkisizleştirmek, kendi dışındaki her düşünceyi ortadan kaldırmak, onunla hesaplaşmak AKP için önemliydi. Çünkü uyguladığı politikaların sürdürülebilmesi, muhalefetsiz bir sağlık ortamı yaratmasına bağlıydı.

 

 

Toplu görüşmeler sürecinde SES ve TTB

 

Zam yağmurunun devam ettiği, bu ülkede çarşıda, pazarda, mutfakta yaşanan gerçek enflasyon rakamlarının %45 olduğu ortadayken, Çalışma Bakanlığı ve masaya “yetkili” sıfatıyla oturanlar ile bu dönem ortak hareket ettikleri konfederasyon ve sendikalar kapalı kapılar ardında yürütülen 2021 Ağustos toplu görüşmelerini sonuçlandırdılar. Yıllardır birikmiş hiçbir temel sorunumuzu çözmeyen, toplamda %26’lık bir artış oranı (iki yıl için altışar aylık dilimler halinde %5+%7, %8 + %6) ve sonraki yıllara ertelenen vaatlerle geçen mutabakattan başarı öyküsü ve müjdeler çıkarılsa da, maaş artışları ve verilen enflasyon farkları emekçilerin ellerine geçmeden eridi.

Bu toplu görüşmeler sürecinin sağlık işkolundaki en önemli çıktısı, hekimlerin dışında kalan sağlık çalışanlarına 2022 Ocak ayından başlamak üzere % 20 ek ödeme sabitinin artırılması kararıdır diyebiliriz. Çünkü bu alınan karar yaşanan kırılmaların, çatışmaların bilerek atılmış işaret fişeği niteliğindeydi. Kimi hekimlerin ‘bize neden artış yapılmadı’ diye başlayan, kaygı ve eleştirileri özellikle SES ve TTB’ye yöneldi. Bakanlık bu konuyla ilgileniyormuş gibi yaptı ve 1 Aralık 2021 tarihin de 287 sayılı torba yasaya eklenmesi düşünülen sadece emekli hekim ve diş hekimleri ile bazı hekimlerin sabit ek ödemelerinin arttırılması tasarısını gündeme aldı. Yaptığımız eylemler ve basın açıklamalarımızda; mevcut ekonomik kriz, hayat pahalılığı içinde mesleğin niteliği ve iş riski hesaplandığında hekimlere uygulanacağı ifade edilen maaş artışlarının; yetersiz olduğunun altını çizerek, tüm sağlık emekçilerini de kapsaması gerektiğini söyledik. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ne söyledi? Para pul söylemedi mi?” sorusuyla başlayan; 5000 ve 2500 tl ek ödeme müjdeli gösterisi; tasarının TBMM’ye getirildiği gibi hızla geri çekilmesiyle sonuçlandı.

Bu yaşananlar sonrası, birçok sosyal medya hesaplarında sıkça görülen hekimlerin sendikalardan istifa etmesine yönelik çağrılar yapılarak, planlanan iyileştirmelere sanki karşı olduğumuz algısı yaratılmaya çalışıldı. Bu çağrıları programlı bir kışkırtma, parçalayıcı, ötekileştirici, örgütsüz olmayı dayatan ve sağlık emekçileri arasında çatışmayı derinleştirmeye yönelik bir yaklaşım olarak görmekte ve doğru bulmamaktayız. Sağlık ekip işidir. Ekibin her bir üyesi, ‘İnsanca Yaşayacak Bir Ücret’ ve ‘Güvenli Çalışma Koşulları’ nda ekip olarak, iş barışı korunarak çalışmak istemekte ve bunu fazlasıyla hak etmektedir.

Artık sağlık alanında yer alan her meslek grubu ağır iş yükü altında çalışıyor, şiddete uğruyor, geçinemiyor, tükeniyor ve çalışmaktan memnun değil. Sağlık emekçileri; AKP’nin iflas eden, artık sürdürülemez noktaya gelen Sağlıkta Dönüşüm Programı/ neoliberal politikalara karşı hep birlikte isyan ediyor. Tam da bu nedenle “Sağlık bir ekip işidir” anlayışı ile mücadeleyi birlikte vermemiz gerekirken, bölen, parçalayan, ötekileştiren bir yaklaşımla sisteme hizmet etmekte olduğu giderek belirginleşmeye başlayan meslek sendikası görünümünde sendikaların kurulmasının rastlantı olduğunu düşünmüyoruz.

Hekim sendikası olduklarını belirtmelerine karşın her üç sendika da açık isimlerinden anlaşıldığı ve tüzüklerinin incelenmesi sonucunda görüleceği üzere işkolu esasına dayalı bir sendikal örgütlenmedir. Yürürlükteki yasalardan kaynaklı olarak meslek esasına dayalı sendikal örgütlenme mümkün değildir. Meslek esasına dayalı sendikal örgütlenme yasaklandığı için haklar yasalardan önce gelir anlayışı ile fiili meşru mücadele vererek hakları için sendika kurmak isteyenlere karşı çıkma anlayışımız olmadı olamaz. Ancak karşı çıktığımız şey mücadele etmek yerine bilinçli ve sistemli olarak gerçeğin çarpıtılması yoluyla yarar sağlamak “Hekim Sendikası” olduklarını söyleyerek öncelikle meslektaşlarını aldatmaları diğer sağlık emekçilerini de kullanmalarıdır. Bu yazının sınırlarını genişletmemek amacıyla işkolu, işyeri, meslek esasına göre sendikal örgütlenmelerin mücadelede sağlayacağı olanak ya da kısıtların tartışılmasına ve ilgili yasal mevzuata girilmeyecektir.

Organize yapılanma olan örgütler dernek, birlik, meslek odası ya da sendika olabilir. Yetki, görev ve işlevleri açısından farklılıklar içerir; biri diğerinin yerine konulamaz çünkü birbirlerinin alternatifi yapılanmalar da değillerdir. Her örgüt yapılanması farklı ihtiyaçlardan doğar. Önemli olan amaca uygun doğru mücadele aracının ve yöntemlerinin seçilmesi ve geliştirilmesidir. Bir meslek odasına duyulan öfke, düşünsel yaklaşım farklılığı ve eleştirileri olması nedeniyle sendika kurmak nasıl bir anlam taşır?

Toplumcu Tıp anlayışı ve Türk Tabipleri Birliği

 

Söz konusu hekimler, hekimlerin fikir ayrılıkları ve meslek odalarına duydukları tepki olunca, bunun kaynağına kısaca bir göz atmak gerekmektedir.

1845’lerde sosyolojik bir incelemede; işçilerin, yoksulların sağlık sorunlarıyla barınma koşullarındaki sefaletin, temiz su ve kanalizasyon sorununun, hava kirliliğinin, kötü beslenmenin vb. hastalıklarla ilişkisi belirlenmiştir. Bir hekim olarak bu ilişkiden hareket eden Dr.R. C. Wirchow; yaşanılan bir tifüs salgınının; bölge halkının genel sağlık durumuyla, sosyolojik yapısıyla doğrudan ilişkili olduğunu saptayarak sağlığın, refahla, eğitimle kopmaz bağını kurmuştur. “Tıp sosyal bir bilimdir ve politika da geniş ölçekte uygulanan tıptan başka bir şey değildir” anlayışı ile sağlık sorunlarına farklı bir pencereden bakan ‘Toplumcu Tıp’ kavramı bu şekilde ortaya çıkmıştır.

 

Bu toplumcu tıp anlayışıdır ki 1918’de emperyalist işgale ve işbirlikçilerine karşı direnen, işgal güçlerine karşı ayaklanan tıbbiyelilerin, cephede ve cephe gerisinde yaralılarla, hastalıklarla mücadele eden hekimlerin mücadelesini yaratmıştır. Savaştan çıkmış yokluk ve yoksulluk içindeki verem-sıtma-frengi-trahom-cüzam gibi bulaşıcı hastalıklardan kırılan genç Cumhuriyetin uzun yıllarını hastalıklarla mücadeleye, ‘Koruyucu Sağlık Hizmetlerine’ yönelik programlara ayırması, Kuduz Tedavi Müessesesi, Aşı hane, Bakteriyoloji hane kurması da bu toplumcu bakışın sonucudur. İlerleyen yıllarda yapılan yasal düzenlemelerle ‘Koruyucu Hekimlik’ kavramı şekillendirilmiş, kamu kurumu niteliğinde mesleki bir kuruluş olarak Türk Tabipleri Birliği 1953 yılında çıkarılan bir kanunla kurulmuştur. TTB meslek üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak, hekimlerin mesleklerini yaparken uymaları zorunlu olan meslek etiği kurallarını belirlemek ve korumak, tıp eğitimine katkıda bulunmak, halk sağlığını korumak, geliştirip yaygınlaştırmak amacını taşır. Düşüncemize göre bu amaçlar fikir ayrılığını oluşturmaktan uzaktır. TTB’nin tıp mesleğiyle ve halk sağlığı ile ilgili sorunlarında incelemeler, araştırmalar yapma ve çıkacak sonuçlara göre ilgili sağlık makamlarından isteklerde ve karşılıklı işbirliğinde bulunma görevi fikir ayrılıklarına temel olabilir mi?

Türk Tabipleri Birliği toplumsal sorunları bilimsel verilerle analize dayanan yöntemiyle ülkenin halk sağlığı sorunlarına siyasi partiler ve hükümetlerle aynı yaklaşımı göstermeyebilir, farklı bir anlayışla bakabilir. Toplumcu bakış açısından kaynaklı gerektiğinde hükümetlerin uygulamaya çalıştıkları sağlık politikalarına karşı (siyasal programa); hekim haklarını, halkın sağlık hakkını savunmaktan, gerekirse karşı karşıya gelmekten ve çatışmaktan kaçınmayışı bu üstlendiği kamusal sorumluluğu gereğidir. Bu konuda fikir ayrılığı yaşadığını belirtenlerin bazıları neden sonuç ilişkisini kuramamış; bir kısmı ise ya bireysel çıkarlarına hapsolmuş ya da bir merkezden aldıkları direktifleri uygulamakla meşgul olabilirler.

Fikri ayrılıklar tepkiyi büyütmek için kullanılıyor   

TTB’nin Sağlıkta Dönüşüm Programı başta olmak üzere, SSGSS, Aile Hekimliği, Performansa dayalı ücretlendirme, Şehir Hastaneleri ve sağlıkta şiddete karşı yaptığı çalışmalarda olduğu gibi Covid 19 pandemisi sürecinde bilgi paylaşımı ve toplumun sağlık hakkı konusunda bilimsel temele dayanan haklı tepki ve mücadelesi iktidar tarafından açıkça suçlanmasına neden olmuştur. Hepimizin yaşayarak tanıklık ettiği bu son süreçte TTB sürekli iktidarın hedefinde olmuş, yıpratılmaya itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Son günlerde AKP iktidarının özelliklede Cumhurbaşkanının hedefi doğrudan hekimlere yönelerek “Özel sektör çok daha büyük paralar verdiği için oralara kaçıp gidiyorlarmış … varsın gidiyorlarsa gitsinler” denilebilmektedir.

 

Toplumun sağlığını; beslenme, eğitim, çevre kirliliği, gelir adaletsizliği, yaşama ve çalışma koşulları, barınma, temiz su ve hijyenik kanalizasyona erişim, ekosistemin korunması ve insan hakları güvencesi gibi pek çok konu etkilemekte; bu nedenle hekimlerin bu konularda söz söyleme hakları ve sorumlulukları siyaset yaptıkları gerekçesiyle sürekli tartışma konusu yapılarak ayrılık yaratılma çabası gözden kaçmamaktadır. Bu çaba TTB’nin sağlık politikaları ve halk sağlığını daha çok önemsediği, hekim haklarını yeterince savunmadığı söylemiyle tırmandırılıyor. Bir tasarımın parçası olarak bilinçli ve kasıtlı olan saldırılar hekimlerin meslek odası ile olan bağını zayıflatmayı, TTB’nin gücünü ve etkisini azaltmayı hedeflemekte; en azından kendi içerisinde sorunlu, çatışmalı bir yapı ve yeni bir yönetim şekillenmesi yaratmayı amaçlamaktadır.

 

Hekimlerin ekonomik sorunları, yoğun çalışma koşulları, baskı ve yaşadıkları şiddet uygulanmakta olan sağlık sisteminin sonucudur. Etkinlik, verimlilik, kalite yönetimi gibi gösterişli kavramlar eşliğinde benimsetilen ticari işletme anlayışı; sağlık hizmetinin az sayıda çalışanla verilmesi sonucu iş yükünün artmasını, bununla ilişkili olarak sağlıkta tırmanan şiddeti, sağlıkta ekip anlayışının parçalanmasını, hak kayıpları ve mağduriyetleri getirdi. Bu övünerek pazarladıkları iflas eden niteliksiz, kalitesiz ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ ve ‘performans sistemi’nin neden olduğu sonuçları, yarattığı tahribatları gören bir yerden tartışmadan doğru yol alamayız. Kamusal sayılabilecek sağlık hizmet anlayışını yok ederek, ‘müşteri’ dediği vatandaşına parası kadar sağlık, hekimine ise baktığı hastası kadar ücret öneren kar esaslı bir işletme modeli olan Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Performans sisteminin yaşanılan sorunların nedeni olduğunu görmemiz gerekir. Hekimlerin yaşanılan sonuçlar üzerinden duydukları kızgınlık ve öfkeyi haklarını koruyamadığı gerekçesiyle meslek odasına yansıtmaları anlamsızdır. Özellikle de neden sonuç ilişkisinden uzak, bilinçli olarak sistemin yarattığı sorunlar ve sonuçlar üzerinden ortaya çıkan tepkisel örgütlenmelerin bir arada mücadele etmemiz gereken bu süreçte kimlere hizmet edeceği unutulmamalıdır.

Hekimlerin fikir ayrılıklarının kaynağını açıklamaya çalıştık ama TTB’ye, duydukları tepkilerin başında hekim haklarını yeterince savunmadığı, TTB’nin sağlık politikaları ve halk sağlığını önceleyen tutumu olduğu sıkça söylenmektedir. Ancak bu durum hekimleri yeni bir sendikada örgütlenmeye iten nedenleri açıklamaktan oldukça uzaktır. Sürecin kasıtlı, planlı olarak örgütlendiği, sistematik hareket edildiği düşüncesi yaşananları açıklamaya daha uygun düşmektedir.

  • https://ses.org.tr/2006/09/dce-eskeh-ae-heklglem-celeme-raporu/
  •    https://ses.org.tr/2008/01/ses-aile-hekimliro/
  •   https://ses.org.tr/2008/01/aile-hekimlerinin-gcesinin-olmadbir-kez-daha-ortaya-kt0/
  •  https://ses.org.tr/2009/09/eskiehir-aile-hekimliinde-sonun-balangc/
  • https://ses.org.tr/2010/07/salikta-doenueuemuen-parcasi-ale-hekmlg-yayginlatiriliyor/
  • https://ses.org.tr/2010/07/ale-hekml-yoenetmelne-dava-actik/
  • https://ses.org.tr/2011/01/4-b-4-c-ve-ale-hekmlndek-deklkler/
  • https://ses.org.tr/2011/07/eskehr-ale-hekml-sstem-baarisiz-olmutur/
  • https://ses.org.tr/2012/01/ale-hekml-damga-vergsne-dava/
  • https://ses.org.tr/2012/10/salikta-doenueuem-le-hekm-ve-salik-calianlarina-ddet-artarak-devam-edyor/
  • https://ses.org.tr/2013/04/duen-salii-metalatirirken-hekmlere-her-tuerlue-hakaret-yapan-huekuemet-buguen-se-sz-de-kazanin-kurumda-kazansin-demektedr-3/
  • https://ses.org.tr/2013/07/asstan-hekmlere-keyf-traj-noebet-tutturulamayacak/
  • https://ses.org.tr/2014/02/zmrde-sueresz-grevdek-asstan-hekmlern-talepler-bzmde-talebmzdr-2/
  • https://ses.org.tr/2014/07/mersnde-asstan-hekmlern-talepler-cn-soez-alindi/
  • https://ses.org.tr/2015/06/mula-sadece-hekmlk-yapmak-styoruz/

 

Sağlık Emekçileri Sendikası (SES)      Devrimci Sendikal Dayanışma(DSD)    Türkiye Meclisi