MESEM uygulamasının gösterdikleri “Eğitimde yaşananlar sermayeden yana politikalarla çözülemez”-YALÇIN AYDIN

MESEM uygulamasının gösterdikleri “Eğitimde yaşananlar sermayeden yana politikalarla çözülemez”-YALÇIN AYDIN

PAYLAŞ
ARCHIV - Ein Auszubildender arbeitet am 06.10.2010 im Ausbildungszentrum des Autoherstellers BMW in M¸nchen (Bayern). Die fehlende Ausbildungsreife Tausender Schulabg‰nger in Mecklenburg-Vorpommern kostet das Land und die Arbeitsagenturen j‰hrlich Millionen Euro. Foto: Andreas Gebert/dpa (zu dpa ´Millionenprogramme f¸r Jugendliche ohne Ausbildungsreife in MVª vom 07.11.2013) +++(c) dpa - Bildfunk+++

 

MEB, 2021-2022 Eğitim Öğretim yılını yaklaşık iki yıllık pandemi arasının ardından 6 Eylül’de tam zamanlı açarak başlattı. Ara verilen dönemde uzaktan yapılan eğitimin akademik yönden bir nebze katkısı olsa da pedagojik yönden öğrencilerimizin üzerindeki olumsuz etkileri yadsınamaz. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, kasım ayında yaptığı açıklamada “İşverenin süreçlerde pasif bir şekilde mezunları beklemesine tahammülümüz yok. İşverenleri eğitim sürecinin tamamına dâhil ediyoruz. Artık sektörün güçlü temsilcileriyle birlikte mesleki eğitim verdiğimiz tüm alanlarda müfredatı birlikte güncelliyoruz, öğrencilerimizin işletmedeki beceri eğitimlerini birlikte planlıyoruz. En kritik tamamlayıcı hamle artık bu iş birliklerimizde istihdam öncelikli, istihdam garantili eğitim vermeye başladık.” diyerek duyurmuştu Mesleki Eğitim Merkezi Programını (MESEM). Pandemi döneminde yüz yüze öğretimden uzak kalan öğrencilerimiz okula geldiklerinde iki yıllık aranın getirmiş olduğu sorunlarla nedeniyle olumsuz etkilendiler

Yalçın Aydın
Eğitim-Sen
Aliağa Temsilcisi

 

 

Hemen arkasından on binlerce lise öğrencisi “iş ve maaş” umuduyla Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri (MTAL) bünyesinde açılan Mesleki Eğitim Merkezi Programına geçti.

Eğitim Sen bu uygulamayla altyapısı olmayan bir işlemin yapıldığı bilgisini sahada görev yapan öğretmenlerden alarak Bakanlık’a uyarılarını yaptı.  Ancak “İşe adam değil adama iş bulma’’ konusunda mahir olan iktidar sahadan gelen çığlığı duymadığı gibi biat kültürü ile atamış olduğu yöneticilerinin de; ‘’Büyüklerimiz yapıyorlarsa bir bildikleri vardır’ ’mantığı ile hareket etmelerinin neticesinde bugünkü çıkmaza gelinmiştir

Konu ile ilgili sendikamız Eğitim Sen ilk haftadan itibaren “Eğitim Günlükleri” başlıklı yazılarıyla Milli Eğitim Bakanlığını uyarmış, sorunların çözümünde katkısı olmayacak uygulamalara itiraz etmiş, gerçek çözüm yollarını gösterme çabasında olmuştur. Söylemlerinde eğitimden uzaklaşmanın faturasını öğrencilerimize kesilemeyeceği, bu konuda seyreltilmiş sınıf uygulamasına derhal geçilerek oluşacak öğretmen ihtiyacının, ataması ısrarla yapılmayan öğretmenlerden karşılanabileceği vurgusuyla problemin çözümünü de göstermiştir. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı kolaycılığı seçmiş, uzaktan eğitim yolu ile öğretime devam ederek bugünkü sıkıntıların altyapısının oluşumuna sebep olmuştur. On iki yıl kesintisiz eğitime geçildiğinde altyapının yetersizliği ve bunun ileride getireceği sorunlar dile getirilmiş, dikkate alınmadan başlanacak uygulamaların yarardan çok zarar getireceği anlatılmıştır. Buna rağmen gelinen noktada haklılığımızın teyidi gözler önüne serilmiştir

Eğitim Sen etkileşim içerisinde olduğu tüm kesimlere ve kamuoyuna bunları anlatırken haklı olalım diye de anlatmamıştır. Tüzüğünde bahsedilen; ‘’eşit, demokratik, laik, bilimsel, parasız ve kamusal nitelikli eğitim’’i savunduğu için eğitim sisteminde planlamaların bu doğrultuda yapılması yolunda çaba sarf etti

MEB’in çıkarmış olduğu kanun, yönetmelik ve genelgeler bir bütün olarak incelendiğinde öğrencilerin yüksek yararından ve bilimden uzaklaşıldığı, sermayenin yüksek yararının gözetildiği net olarak gözlemlenmektedir. MESEM yönetmeliği yayınlandığında konuya vakıf olan olmayan herkes bakanlığın iyi bir uygulama başlattığını düşündü ancak gözden kaçırılan bir durumu gözler önüne sermek isteriz. MEB’in başlatmış olduğu uygulamanın geçmişte de örnekleri vardı: 3308 sayılı Kanun’da “Çıraklık Eğitimi”nin iş ve işleyişi düzenlenmişti. Şimdi Amerika’yı yeniden keşfedenler vahşi kapitalizmin beklentilerini eğitim üzerinden hayata geçirme çabası içerisine girmişlerdir. Bu konuyu biraz açacak olursak AKP hükümeti iktidara geldiğinde bakanlıklarda yeni düzenlemeye giderek farklı alanlardaki genel müdürlükleri aynı torbanın içerisine koyarak Mesleki Eğitim Genel Müdürlüğünü teşkil etti. Oysa sendikamız tarafından bu birleşmenin sadece kâğıt üzerinde olabileceği, her alandaki eğitimin farklılığından dolayı idari kadronun bu konuda donanımlı kişilerden liyakat esasıyla oluşturulması gerektiği vurgulanmasına rağmen görüşlerimiz dikkate alınmadı.

Bugün örgün eğitimde herhangi bir nedenle ya da ekonomik sebeplerle başarısız olan öğrencilerimiz MESEM’lere yönlendirildi. Öğrencilerimize bu durum “Aynı diplomayı alacaksın, üstelik haftada sadece bir gün okula geleceksin, aynı zamanda ücret de alacaksın” şeklinde yapılan janjanlı söylemler ilk bakışta cazipmiş gibi gelse de aslında Anadolu’daki deyimle ‘’kazın ayağı öyle değildi’’.  Öğrencimiz örgün eğitimde başaramadığı müfredatı fiziki olarak daha ağır şartlarda çalışıp nasıl başaracak? Bu öğrencimiz MESEM’e kayıt olabilmek için bir işletmeyle sözleşme imzalaması şartı olduğu unutulmamalı. Her geçen gün ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik durum kötüye giderken ve bu işletmeler kapanırken öğrencilerimizin mağduriyetleri nasıl giderilecek? İşletmeler öğrencilere kendi çalışma saatlerini dikte ettiklerinde gerek ekonomik nedenler gerekse yeni işletme bulamama kaygısıyla sermaye sahiplerinin her isteğine boyun eğer hale getirilmişlerdir

Öğrencilerimizin işletmelere gönderilmesinin temel sebebi bazıları tarafından staj olarak değerlendirilse de aslında ‘’İşletmede Beceri Eğitimi ‘’ dersi içindir. MEB bütün derslerini okullarda yaparken neden bu dersi işletmelerde yapıyor? Bunun cevabı MEB’e göre, işletmeler teknik altyapılarını endüstriye uygun olarak yenileyebildiklerinden dolayı öğrencilerimiz orada eğitim görürlerse yenilikleri de takip edip gözlemlemiş olabilirler, şeklindedir.

Ancak mevcut durumda bir sıkıntı var: İşletmeler işinin görüldüğüne bakar, uyulması gereken müfredat sermaye için ikinci plandadır. Şimdi burada şöyle bir ikilem ortaya çıkmakta: MEB eğitim öğretimin devam ettiği okullara temrin (öğrenciler tarafından yapılan deneyler)için yaklaşık 220 öğrenciye toplam 6000 TL bütçe göndermekte. Eğitim uzmanlarının yapmış olduğu hesaplamalar ve bütçe ancak bu kadar paraya müsaade ediyor, diye düşünenler olabilir. Bizim itirazımız tam da bu duruma. MEB, anayasada karşılık bulduğu gibi eğitimi tüm bireyler için hak olarak görmeli, eğitimi herkese ulaşılabilir ve parasız sunmak zorundadır.

Eğitim Sen olarak 2021-2022 Eğitim Öğretim yılının sonuna yaklaştığımız bugünlerde yeni öğretim yılının planlanmasında dikkate alınması umuduyla tespit ettiğimiz olumsuzlukları kamuoyunu bilgilendirmek ve önlem alması için Milli Eğitim Bakanlığının dikkate alması için sıraladık.

Öğretmenlik Meslek Kanunu olarak kamuoyuna sunulan bu yönetmelik derhal geri çekilmelidir. Bu yanlıştan dönülmeli tüm eğitim bileşenlerinin statüsünün iyileştirilmesi ve insanca yaşam koşullarının sağlanması, eşit işe eşit ücret yaklaşımını esas alan bir yaklaşım ortaya konmalıdır. Anayasa mahkemesinde esastan görüşülmesi kararlaştırılan ÖMK’nın ne olacağı belirsizliği ortada dururken, bir oldubittiye getirilerek bakanlık tarafından hazırlanan ilgili yönetmelik eğitimde var olan sorunları daha da derinleştireceği geçmişteki örnekleriyle sabittir. Öğretmenlik eğitimi akademik eğitimin içerisinde ihtisas mesleği olarak verilirken, MEB bu durumu tamamen yok sayarak eğitimdeki bütünlüğü bozacak olan kariyer basamaklarını devreye sokan 180 – 240 saatlik eğitimlerin ardından öğretmene unvan kazandıracağını düşünmektedir.  Bu değerlendirmenin yanlış olduğu konunun muhatabı olan sendikaların tamamının olaya karşı olmalarından anlaşılmaktadır. Öğretmenlerimiz neoliberal politikaların ülkemizde sıkça harekete geçirildiği bir sistemin kurbanı edilemez. Öğretmenleri meta olarak gören, rekabeti esas alan, insanca yaşama koşullarından uzak sadece apoletlere ayıran bu uygulamaya karşı mücadele etmeyi sürdürecektir

MEB aynı işi yapan öğretmenler arasında ayrım yapmaktan vazgeçmelidir. Uluslararası anlaşmalarda taraf olduğumuz çalışma standartları gereği eşit işe eşit ücret ödemelidir. Öğretmenleri kadrolu, ücretli, sözleşmeli şeklinde tasnif edip aynı görevi yapan öğretmenleri farklı ücretlendirme uygulamasından kaynaklı kısmi sigorta ödemesi uygulamasına son verilmelidir

MEB’in, kendi açıklamalarında belirtmiş olduğu öğretmen ihtiyacı atanmayan öğretmenlerin ataması yaparak önümüzdeki yıl boş geçen ders kalmaması sağlanmalıdır. Taşımalı eğitimden vazgeçilmeli her öğrencinin yerinde eğitime ulaşma imkanları mutlak suretle sağlanmalıdır. Bu nedenle eğitime ayrılan bütçenin, ne işe yaradığı hangi ihtiyacı karşıladığı bizce malum olan maarif vakfına değil, öğretmen istihdamına, okul ve derslik açılmasına kullanılması esas olmalıdır.

MEB bünyesinde tüm çalışanların eğitim öğretim ödeneğinden yararlandırılması gerekmektedir. Eğitim öğretim bir bütün olarak ele alınmalı, çalışan tüm kesimin iş barışı adına bu haktan yararlanması sağlanmalıdır

MEB Eğitim Öğretimde kendi üzerine düşeni yapmalı, çıkartmış olduğu yönetmeliklerle eğitim öğretimin özel sektör üzerinden yürütülmesi için çabalardan kaçınmalı, İşletmelerde Beceri Eğitimi dersinin “malzeme ve ekipman yok” gibi söylemlerin arkasına sığınarak öğrencinin emeğini sermayeye ucuz işgücü olarak sunmamalıdır. İşletmede Beceri Eğitimi dersi ve staj için işletmelere gönderilen öğrencilere yapılan sigorta sadece sağlık sigortasına değil aynı zamanda emekliliğe de sayılmalıdır.

İşletmeye gönderilen öğrencilere haftanın dört gününe karşılık yapılan ödemelerin bir kısmı işletmelere iade ediliyor. MEB tercihini sermayeden değil kamu okullarından yana kullanıp, bu bedeli doğrudan okullara bütçe olarak göndermeli, velilerin cebinden elini çekmeli, eğitimde niteliğin artmasını sağlamalıdır

Öğrencileri örgün eğitimin dışına atan MESEM uygulamasından vazgeçilmeli, öğrencilerin sermayeye ucuz işgücü uygulaması derhal durdurulmalı, çocuk işçiliğin ortadan kaldırılması için tüm kamusal önlemler alınmalıdır.

Eğitim Emekçileri yukarıda sıralamış olduğu sorunlar karşısında halktan ve öğrencilerden yana tutum almaya, çözüm geliştirmeye devam edecek, sermaye ve iktidarın öğretmeni olmayacaktır.

Yalçın Aydın

Eğitim-Sen Aliağa Temsilcisi