İtiraz yemini* – Barış İnce

İtiraz yemini* – Barış İnce

PAYLAŞ

Sınırlarınızda dolaşacak, damarlarınıza basacağım. Girilmez sulara girecek, tehlikeli uçurumlardan atlayacağım. Bir gün gelip aranıza almadığınız bedenimle kıyılarınıza vuracağım. Yaşa dediğinizde ölecek, öl dediğinizde yaşayacağım. Her sabah ölgün yığınlar gibi sessizce yürüyorsunuz ya aranıza girip haykıracağım.  Atmak isteyeceğiniz zehriniz gibi kanınızda dolanacağım. Olmamı istediğiniz gibi olmayacak, kutsallarınızla oynayacağım. Ben olmayacak, biz olacağım. Size rağmen siz olacağım. Yine de sizin gibi olmayacağım!

Aranızda değilim ama biliyorum ki tek kişi de değilim. Yılmayacağım… Yaktığınız her kitabı baştan yazacağım. Okuyacağım… Bir şiirin içinde kaybolacak, mısradan mısraya koşacağım. Konuşacağım… İllegal kelimeleri değiştirip kullanacağım. Günah dediğiniz müzikleri dudağımda taşıyacağım, bulutların arasında mırıldanarak güneşi arayacağım. Tüm acemiliklerimize, safdilliklerimize, beceremeyişlerimize birer kadeh kaldıracağım! Siz yasakladıkça her seferinde, ben aşkı bulacağım.

İlk insanları buğdayın evcilleştirdiğini söyleyenler var, evcil olmayacağım.

Buğdayı ekip biçecek diye özgürlüğünden vaz geçip kendi sınırlarına tıkılıp kalan insanlar…  Sonra da kendi çizdiği sınırlara inananlar… İnandığı için de savaşanlar… Uydurduğu şeye inanıp o şey için kan dökmek ne komik ey güldürürken ağlatanlar… Ağlamayacağım!

Tarihe başkaldırmak artık mümkün değil. O zaman akılcı hareket etmek gerekir. Ben yine de inanacağım. Sonuçta bir şeylerin iyi olması için savaşmak da bir inanç içerir. İnanacağım! Özgürlük imandan gelir.

Asi de olmayacağım, itaatkâr da… Deli de olmayacağım akıllı da… Hayatıma sahip çıkacağım. Madem öyle, mezarımı da kendim kazacağım. İhtiyacım yok vereceklerinize, her kazma darbesinde geçmişten bir türkü arayacağım. Derine indikçe bir dostuma sarılacağım, sevdiklerimi hatırlayacağım. Giderken hayatıma giren herkese bir eyvallah bırakacağım. Zulmünüze ise pabuç bırakmayacağım.

Köklerimi güneyden alacağım ama hep kuzeye bakacağım.  Fırtına gibi, sert bir dalga gibi, ezel ebet doğrular gibi, yönü değişmeyen yıldızlar gibi… Yürüyeceğim, güleceğim, trenlerinizde içecek, griye boyanmış sokaklarınızda sarhoşken şarkılar söyleyeceğim. Direneceğim! Yeni diye getirdiklerinizi eskisi ile kampanya dâhilinde değiştireceğim. Teklif ettiğiniz ne varsa “hayır” diyeceğim. Benden kopardığınız ne varsa bulup, alıp geri geleceğim.

Bir başına değilim. Yalnız değilim.  Eminim…

Ve sizi affedeceğim! Ama önce bir hesap isteyeceğim. Her kapı tıkırtısında geldiniz diye uyanılan sabahlarımı geri isteyeceğim. Hayatlarından yılları çalınan arkadaşlarımın her saniyesini isteyeceğim. Verebilecek misiniz? Doğumunu göremedikleri bebelerin ilk ağlayışını isteyeceğim. Zamanı geri alabilecek misiniz? Evet sizi affedeceğim. Pek siz, bir kez olsun doğruyu söyleyecek misiniz? Ben sizin için de adalet isteyeceğim.

“Aman ne olacak” demeyeceğim, “ben mi kurtaracağım” demeyeceğim. Evet, ben kurtaracağım. Beğenemediniz mi? Ama ben önce denizin tuzunu özleyeceğim, yaprağın hışırtısını dinleyeceğim ve baharı getireceğim. Sizi çıldırtmak üzere, mevsimlere bile itiraz edeceğim. “Dur” dediğinizde yürüyecek, “koş” dediğinizde sürüneceğim. Sürünsem de başımı eğmeyeceğim.

Ant içerim.

(*Adliye koridorlarındaki aydınlarımızın görüntüleri eşliğinde yıllar önce Bavul’a yazdığım ‘İtiraz Yemini’ni yeniden hatırlatmak istedim.)

Kaynak: Birgün