Toplu Sözleşme Takvimi: Ağustos Çıkmazı* (Uğur KARSLI)

Toplu Sözleşme Takvimi: Ağustos Çıkmazı* (Uğur KARSLI)

PAYLAŞ

Toplu sözleşme görüşmeleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın yurtdışı programı nedeniyle (?) öne çekildi. 1 Ağustos’ta başlaması gereken görüşmeler kapsamında ilk toplantı bugün (28 Temmuz) gerçekleşti. Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’ın kişisel sosyal medya hesabında 28 Temmuz tarihinde mutabık kalındığını belirtmesiyle, kamuoyu da tarih değişikliğinden haberdar olmuştu. Bu açıklamadan hareketle görüşme tarihlerinin pazarlık masasına oturan tarafların randevulaşmasıyla belirlendiği düşünülebilir ancak kazın ayağı öyle değil; Ağustos ayı yasal olarak tanımlanmış bir takvimdir.

4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununa göre, toplu sözleşme görüşmelerine “Ağustos ayının ilk iş günü (…) başlanır” ve süreç “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararının alınması da dahil olmak üzere en geç ağustos ayının son işgünü tamamlanır”. Bu tarihlere uyulması, tıpkı sendika üye sayılarının belirlenmesinde 15 Mayıs tarihinin baz alınmasındaki gibi yasal bir zorunluluktur. Öncelikle bu tarihin öne çekilmesindeki keyfiyet; kuralların kişiye göre esnetilmesinin, tüm kamusal hayatımızı kuşatan kuralsızlığın güncel bir örneğidir. Prof. Dr. Aziz Çelik (@Emegin_Halleri) 26 Temmuz tarihinde yaptığı “Bakana Özel Yasaya Aykırı Toplantı!” başlıklı X paylaşımıyla meselenin bu yönünü ele almış; göz atılmasını öneririm. Buna ek olarak, yasaya aykırı bu tarih değişikliği, emekçilerden olabildiğince kaçırılmak adına bilinçli olarak Ağustos ayına sıkıştırılmış TİS takvimini yeniden gündeme getirmelidir. Bu açıdan toplu pazarlık sürecinin kamu emekçilerinden izole edildiği bir ay olan Ağustos ayı ısrarını irdelemekte, emek düşmanı TİS takvimini yeniden bilince çıkarmakta fayda olduğu kanısındayım.

Kamu emekçilerinin iki yıllık “kazanımlarını” belirleyen toplu sözleşme görüşmeleri 4688 sayılı yasada Ağustos ayında gerçekleşecek şekilde takvimlendirilmiştir. Esasında 90’lı yıllara damgasını vuran fiili-meşru sendikal mücadeleyi yasallaştırarak yasaklama amacı taşıyan 4688 sayılı yasa; başından beri tarafların görüşmeleri için Ağustos ayına işaret ediyordu. Ağustos ayı, hem yasanın ilk halinde (toplu görüşme) hem de 6289 sayılı yasa ile yapılan değişiklikler ile “toplu sözleşme” adını aldıktan sonra takvimdeki yerini korumuştur.

Yasaya yönelik değişikliklerin gündeme geldiği yıllarda KESK’in tasarıya ilişkin itirazlarından biri de toplu sözleşme takvimineydi. Yetkili sendikaların bildirimi konusunda 15 Mayıs’ın esas alınması konusunda mutabık olan KESK; TİS görüşmeleri için Ağustos değil, Eylül ayını önermekteydi. Ağustos ayının “kamu emekçilerinin izin dönemlerine denk gelmesi” gerekçesiyle dile getirilen bu öneri, “sendikal hak ve örgütlenme taleplerinin örgütlenme hakkı kapsamında sağlıklı bir şekilde ilerlemesi” adına yapılmıştı. 7 dönem 14 yıldır kamu emekçilerine sürekli kaybettiren toplu pazarlık süreçleri KESK’in takvim konusundaki ısrarının da haklılığını gösterdi. Başta grevli özgür gerçek bir toplu sözleşme talebi olmak üzere pek çok talep ve itirazında olduğu gibi…

“Yasanın her şeyi doğru da bir Ağustos ayı mı kaldı!” denebilir elbette. Şüphesiz yasaya ilişkin -başta grev hakkının yok sayılması gibi- daha yapısal eleştirilerimiz vardır.  Ancak söz konusu tarih değişikliği, sözleşmeyi emekçilerden kaçıran takvimi yeniden gündeme getirmiştir, grev yasağını değil. Öte yandan toplu sözleşmenin yapısal bir unsuru olması gereken grevin dışlandığı bu bağlamda fiili-meşru bir mücadeleyle hukuki bir kazanım haline getirdiğimiz iş bırakma eylemlerimizin de söyleyecek çok şeyi olurdu. Örnek vermek gerekirse, tüm kamu emekçilerinin çeyreğinden fazlasını oluşturan öğretmenler okullarda 16 milyon öğrenciye, hayatın içinde onlarca milyon veliye hitap etmektedir. Okulların açık olduğu bir dönemde eğitim emekçilerinin iki yıllık ekonomik haklarına dair üretimden gelen gücünü kullanması azımsanmayacak bir kitlesel etki ve sinerji yaratacaktı(r). Bizim gördüğümüz bu gerçeği işveren, yönetenler ve yasa koyucular da göz önünde bulundurmuş olacak ki kamu emekçileri sendikal mevzuatında Ağustos ayı değişmez bir ayet gibi duruyor.

Öte yandan yasa koyucuların toplu sözleşme görüşmeleri için Ağustos ayını tercih etmesinde Aralık** korkusu olduğunu düşünmek için haklı sebeplerimiz var. 4688 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 2001 yılı öncesinde kamu emekçilerinin ekonomik taleplere dair dikkatinin yöneldiği odaklardan biri de mecliste yürütülen bütçe görüşmeleriydi. Kasım-Aralık ayına denk gelen bütçe tartışmalarına kamu emekçilerinin tepkisi ve ekonomik talepleri hızla kitleselleşebiliyordu. KESK’in öncülüğünde Emek Platformu olarak gerçekleştirilen 1 Aralık 2000 iş bırakma eylemi bütçe görüşmelerine yönelik gerçekleştirilen bu eylemlerin en destansı örneklerindendir. Bu bağlamda kamu emekçilerinin hizmet üretiminden gelen güçlerini ilk kez kitlesel biçimde kullandıkları 20 Aralık 1994 iş bırakma eylemini de anmadan olmaz. Yönetenler bu açıdan kamu emekçilerinin iradesini, taleplerini ve tepkilerini Ağustos ayı sınırında tutmak istemektedir.

Toplu sözleşme görüşmelerine dair yasal bir takvimi sadece birkaç gün öne çeken yetkili sendika ve kamu işvereni, kamu emekçileri için “Ağustos çıkmazı” haline gelen toplu sözleşme görüşmelerinin takvimini yeniden sorgulanır hale getirmiştir. Emekçilerden, işyerlerinden, emekçilerin üretimden gelen gücünden kaçırılmak adına Ağustos ayına yerleştirilen TİS takvimi yasal olsa da, emekçilerin geniş kesimlerinin işyerlerinde olmadığı bir döneme bilinçli olarak denk getirildiği için meşru değildir. Kamu emekçilerinin gerçek kazanımı, özgür bir grevli toplu pazarlık süreciyle mümkündür. Yasal sınırların esiri haline gelen sendikal perspektif reddedilmelidir. Uzun lafın kısası, meşru ve haklı talepler için tabandan doğru birleşen emek mücadelesiyle  “Ağustos çıkmazı” aşılmalıdır.

Uğur Karslı, Eğitim Sen Eskişehir Şubesi Örgütlenme Sekreteri

DİPNOTLAR

* Atilla İlhan’ın konuyla hiçbir ilgisi olmayan şiirinin adıdır “Ağustos Çıkmazı”. Kamu emekçilerine iki yılda bir Ağustos ayında dayatılan satış sözleşmelerini daha iyi tanımlayacak bir ifade bulamadığımdan başvurdum. Ve Usta’yı anmadan edemedim…

** Aralık ayı ile kastedilen, ille de takvim yaprakları arasındaki Aralık ayı değildir. Okulların açık olduğu, kamu emekçilerinin tatilde ve rehavet modunda olmadığı, işyerlerinin yoğun bir şekilde hizmet üretiminde olduğu, emekçilerin etkileşiminin yoğun olduğu, bu sebeplerle talep ve itirazların hızla kitleselleşebildiği aylar kastedilmektedir. Elbette kamu emekçileri mücadele tarihinde Temmuz-Ağustos ayına denk gelen kitlesel ve direngen eylemler de vardır. Ancak inançlı kadroların başını çektiği bu eylemleri tüm kamu emekçilerini içeren kitlesel hareketler olarak değerlendirmek, kadroların inançlarıyla emekçilerin ihtiyaçlarının bütünleştiği eylemler olarak anmak güçtür. Belki meselenin bu kısmı emek hareketinin öznel sorunları bağlamında değerlendirilmeye muhtaçtır.