Eğitim-Sen İstanbul 4 Nolu Şube: “Geçinemiyoruz, insanca yaşayacak ücret istiyoruz”

Eğitim-Sen İstanbul 4 Nolu Şube: “Geçinemiyoruz, insanca yaşayacak ücret istiyoruz”

PAYLAŞ

Eğitim-Sen İstanbul 4 No’lu şube üyesi eğitim emekçileri Gaziosmanpaşa ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü önünde bir araya gelerek insanca yaşayacak ücret, adil bir vergi sistemi ve güvenceli iş talebini dile getirdi.

Eğiti-Sen İstanbul 4 Nolu Şube Başkanı Yurttaş Yıldırım tarafından okunan açıklamada Göz göre göre ve sonucunu bildikleri ekonomik politikalarla emeği ucuzlatıyor, işsizliği, güvencesizliği artırıyor, yaşam koşullarını dayanılmaz hale getiriyorlar. İktidar çevresi ve bir avuç vurguncu, fırsatçı, rantçı patron dışında hepimiz kaybediyoruz. Her güne yeni zamlarla uyanıyoruz. Temel ihtiyaçlarımızı karşılayamaz olduk. Ücretlerimiz enflasyonun altında ezildi. Maaşlarımız ve alım gücümüzü eridikçe eriyor. Ev kiralayamaz, kiraladığımızı da ödeyemez olduk denildi.

Yıldırım tarafından okunan açıklamada Bir avuç azınlık dışında artık kimsenin dayanacak gücü kalmadı. Nefes alamaz hale geldik. Bıçak kemiğe dayandı. İnsanca yaşayacak ücret, adil bir vergi sistemi ve güvenceli bir iş, ayrıcalık değil, bu ülkenin her yurttaşının temel haklarıdır” denilirken açıklamada şu ifadelere yer verildi.

Kamu emekçileri ve kamu emekçisi emeklilerinin maaşları yandaş konfederasyon ve hükümet arasında imzalanan “toplu sözleşme” gereğince gerçek enflasyonun %150’ler dolayında olduğu ülkemizde 2023 yılının ilk altı ayı için % 8 ve enflasyon farkı olarak belirlenecektir! Enflasyon farkının hesaplanmasında ise TÜİK’in son altı aylık enflasyon verileri esas alınmaktadır.

Oysa TÜİK çok uzun süredir emekçi kesimlerin maaşlarını, ücretlerini baskılamanın, düşük maaş-ücret politikasının aracı haline getirilmiştir. Döviz kurlarında her gün yeni bir rekorun kırıldığı, iğneden ipliğe zam kasırgasının sürdüğü mevcut koşullarda TÜİK tarafından açıklanan resmi enflasyon verilerinin kamu emekçileri, işçiler, emekliler başta olmak üzere halk nezdinde hiçbir karşılığı yoktur.

Yarın açıklanacak verilerin biz emekçilerin sofrasında cüzdanında yaşanan yangını gizlemeye, iktidarın çizdiği pembe ekonomik tabloyu desteklemeye yönelik olduğunu bilmek için artık ekonomist olmaya gerek yoktur. Sadece TUİK’in geçen 2 yıllık icraatini takip etmek yeterlidir. Buradan TUİK yetkililerini uyarıyoruz hiçbir bilimsel veriye dayanmayan, siyasi iktidarın taleplerini karşılamaya dönük enflasyon verilerinin açıklanması milyonlarca emekçinin ekmeği ile oynamaktır. Bunun vicdani ve hukiki sorumluluğu TUİK yetkililerinin üzerindedir. Bizler Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak halkın her gün biraz daha yoksullaşmasına neden olan ekonomi politikalarına meşruiyet zemini oluşturmak için sahte verilerle kamuoyunu yanıltan TUİK yetkilileri ile ilgili hukiki sürecin takipçisi olacağımızı bir kez daha ifade ediyoruz.

Bu açık gerçekliğe rağmen iktidar 3 Ocak 2023 tarihinde TÜİK’in açıklayacağı enflasyon verilerini esas alarak kamu emekçilerinin maaşlarına yapılacak artışı açıklayacaktır. Geçtiğimiz günlerde 8506 TL olarak belirlenen 2023 yılı asgari ücret tutarı göstermektedir ki milyonlarca emekçiye 2-3 ay sonra açlık sınırının altında kalacak bu ücreti reva görenlerden, eğitim emekçisi olan bizlere de asgari ihtiyaçlarımızı bile karşılayamayacak bir ücret artış açıklamasının gelmesi sürpriz olmayacaktır.

Dünya genelinde asgari ücretle çalışma istisnai bir durum iken ülkemizde vasıflı- vasıfsız toplam işgücünün yaklaşık %50’si asgari ücretli olarak çalışma yaşamına katılmaktadır. Siyasi iktidarın uluslararsı sermayeye ucuz emek cenneti yaratmak adına hayata geçidiği ekonomi politikaları ile bu oran daha da artmakta, kamu emekçileri de dahil olmak üzere ücretli kesimin neredeyse tamamı asgari ücret veya ona yakın ücretlerle çalışmak zorunda kalmaktadır. AKP iktidarı tüm emekçileri yoksullukta, sefalette ve asgari bir yaşamda eşitlemektedir.

Aralık ayı itibari ile mesleğe yeni başlayan bir öğretmen arkadaşımız 8000 -8500 TL aralığında maaş almışlardır. Konut, ulaşım ve temel tüketim maddelerine her gün yapılan zamlar karşısında maaşlarımızın hızla erimesi yetmiyormuş gibi artan oranlı vergi dilimi uygulaması ile eğitim emekçilerinin maaşlarının ¼’i gelir vergisi olarak kesilmektedir.

İstisna diyerek, muafiyet diyerek sermayeden, patronlardan 750 Milyar TL vergi almaktan vazgeçenler, yine her 100 TL vergimizin 5 TL’sini Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine, 6 TL’sini de ve gidemediğimiz müşteri garantili şehir hastanelerine, kullanamadığımız yol, köprü, havaalanı projelerine hazine garantisi olarak verenler emekçilerden topladıkları vergilerle küçük bir azınlığı ihya etmektedirler.

Bugün dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 9 bin, yoksulluk sınırının 26 bin TL’ye dayanmıştır. Kasım ayı verilerine göre bekâr bir çalışanın aylık yaşam maliyeti 10 bin 170 TL’dir.

Son bir yılda doğalgaz %265, elektrik %185, benzin %300, baklagiller %220, beyaz peynir %200 zamlanmıştır. Bir yıl önce 2 TL olan 200 gramlık ekmeğin fiyatı İstanbul’da 5 TL’ye çıkmıştır.

Hükümetin %25 sınırına rağmen kiralar ortalama %150 artmıştır. İstanbul’da Kasım ayı verilerine göre ortalama kira 10 229 TL’ye ulaşmıştır. İlimizde, özellikle yeni atanan arkadaşlarımız maaşlarının yarıdan fazlasını ev kirasına ayırmak zorunda kalmaktadır.

Eğitim emekçilerinin ekonomik durumunun vehameti ortada iken emekçilerin haklı taleplerine  “bizim sırtımızda 85 milyonun taşındığı küfe var” hamaseti ile karşılık verenler unutmamalıdır ki: O küfe yıllardır bu ülkede emeği ile geçim mücadelesi verenlerin, dar gelirli milyonların sırtına yüklenen küfedir. Üstelik asgari ücretlisi, işçisi, kamu emekçisi, emeklisi, dar gelirlisi ile milyonların sırtına yüklenen küfe her geçen gün ağırlaşmaktadır.

Asgari ücrete yapılan %55 oranıdaki zamla birlikte kamu emekçilerine Ocak ayında yapılacak zammın da en az %55 olmasına yönelik kamuoyunda yaşanan tartışmalara ilişkin “tam bir saçmalık” nitelemesi yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’e buradan ifade etmek isteriz ki asıl saçmalık hayata geçirdiği politikalarla ülkeyi emekçiler açısından tam bir cehenneme çeviren kendisinin hala bakanlık koltuğunu işgal ediyor olmasıdır.

 

Yaşanan ekonomik krize bağlı olarak geniş emekçi kesimleri yoksullaşırken yaşanan her toplumsal sorunda olduğu gibi bu süreçten de en çok etkilenenler yine çocuklar olmaktadır. Bir çok öğrencimiz okula aç gelmekte ya da sağlıklı besinlere ulaşamamaktadırlar. Bir ülkenin gerçek “itibarının” çocuklarının refahından geçtiği unutulmamalıdır. Bizler eğitim emekçileri olarak ekonomik demokratik taleplerimiz için mücadele ederken “mutsuz bir halkın , aç çocuklarının mutlu öğretmenleri olmayacağımızı” defalarca ifade ettik. Bu anlayışla

Okullarda ayrımsız bütün öğrencilere günlük bir öğün sağlıklı yemek verilmesini,

En düşük öğretmen maaşının yoksulluk sınırı olan 26 bin 483 TL’nin üzerine çekilmesini,

Gelir vergisi birinci dilim oranının bütün ücretliler için %15 ten %10’a düşürülmesini, yoksulluk sınırına kadar olan maaşların birinci vergi diliminde sabitlenmesini,

Şehir içi ulaşımın bütün eğitim emekçilerine ücretsiz olmasını,

Özellikle büyük şehirlerde yaşayan eğitim emekçilerine yönelik lojman, kira yardımı gibi düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesini,

3600 ek göstergeye ilişkin düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesini

talep ediyoruz.

Yarın TUİK’in açıklayacağı enflasyon oranı ne olursa olsun, bu oran ve satış sözleşmesinin ilgili hükmü esas alınarak eğitim emekçilerinin maaşlarında yapılacak düzenleme kayıplarımızı karşılamayacaktır. Bizler Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası İstanbul 4 Nolu Şube üyeleri olarak olarak ne satış sözleşmesine, ne TUİK’in sahte verilerine, ne de iktidarın asgari yaşam dayatmasına teslim olmayacağımızı bir kez daha ifade ediyoruz. Bu inanç ve kararlılıkla tüm halkımızı Asgari Değil İnsanca Bir Yaşam, Demokratik Bir Türkiye mücadelemizde omuz omuza yürümeye çağırıyoruz.