Sarı Taş Katliamına Devam Ediyor!-Doç.Dr.Savaş Karabulut*

Sarı Taş Katliamına Devam Ediyor!-Doç.Dr.Savaş Karabulut*

PAYLAŞ

 

Sarı taş (altın) kapitalist ekonomilerde bir para politikası aracı olarak hem değişim hem de kullanım aracı olarak kullanılmaktadır. Bu taş parçası kendi ülke topraklarında bulunan ülkeler, tarih boyunca sömürülen, işgal edilen, iç savaş yaratılan ve emperyalist ülkeler tarafından ana merkez olarak kullanılmıştır.

Maden Sahası Çevresindeki aktif faylar

Bölge dört bir yanı aktif fay kuşakları ile çevrilidir. Birkaç gün önce statik yüklerle yani deprem olmadan meydana gelen olay bu aktif faylarla meydana gelseydi işletmede yapısal hasar meydana gelmesi, yüzey kırıkları ile sızıntının etki alanın çok dağ büyük olması, ikincil tehlikelerin (kimyasal, biyolojik, yangın vb) oluşması durumları da oluşacaktı. Buna rağmen ÇED olumlu raporu ile hangi bilim insanlarının, mühendislerin bu raporda imzası var ise onlarda sorumlu tutulmalı ve yetkili kurullar çalıştırılmalıdır. Erzincan-İliç, Yedisu, Divriği, Malatya-Ovacık fayları gibi bölgeye en yakın faylarında 6.5-7.8 büyüklükleri arasında depremler üretmesi söz konusuyken, böyle bir işletmeyi faal tutmak “sermayeye hiçbir engel tanımayan “ bir anlayışın çıkarınadır.

Heyelana Neden Olmaktadır?

Herhangi bir alanda heyelan veya toprak kayması olmasının temel birkaç nedeni vardır. Bu durum büyük bir zemin kütlesinin hareket etmesine neden olur. Hem statik hem de deprem ve çok yoğun yağmur suyu gibi dinamik etkilerle bu kütle hareket kazanmış olabilmektedir. Mühendislikte bir kütlenin eğim aşağı hareket edebilmesi için kayma düzlemi üzerindeki eğim yüzdesi önemli bir fiziksel parametre olup, en temel jeomorfolojik göstergelerden biridir. Bununla birlikte kayacak kütlenin hangi derinlikte ve yöne bağlı olarak yer değiştireceği de önemlidir. Kaymanın olduğu düzlem ise Jeofizik Mühendisleri tarafından uygulanan sismik, elektrik/elektromanyetik yöntemlerle belirlenir. Hangi düzlemin, hangi derinlikte kayacağı veya hareket edeceği ise 3 boyutlu olarak belirlenebilmektedir. Yerinde yapılacak zemin sondajları, bir takım zemin mekaniği deneylerine tabi tutularak kaymayı kontrol eden geoteknik parametreler kullanılarak; kayan kuvvetler ile kaymayı engelleyen kuvvetler arasındaki denge şartı incelenir. Hangi yük ve seviye açıldığında kütlenin yenileceği ve hareket edeceği tespit edilebilmektedir. Yeraltı suyu veya bu makalenin temel problemine odaklanılan siyanürlü bileşke gibi yapay etkenler ise heyelanlı alanlarda istenmeyen en temel bozucu etkiyi yaratmaktadır. Su etkisiyle zemin tanelerinin birbirlerini tutan kuvvetler arasında oluşan efektif gerilme azalmakta ve suyun yarattığı boşluk suyu basıncı ise artmaktadır. Suyun ve Yığın Liçinin kohezyonu ise sıfırdır. Yani taneler birbirini tutamaz. İçsel sürtünme açısı ise hem altında bulunan ve kaymayan kütleye göre oldukça farklıdır. Yani partiküller birbirini tutamaz ve bu nedenle önemli bir zayıflık düzlemi oluşturur. Bu zayıflık düzlemi ise zaman bağlı olarak tetikleyen diğer unsurlarla birlikte kaymaya neden olur.

Heyelanı Tetikleyen Unsurlar Nelerdir?

Herhangi bir alanda kaymayı ya da heyelanı tetikleyen unsurlar; su, topoğrafik eğim yüzdesi, kullanılan kimyasallar, statik ve dinamik yükler, kayma düzleminin taç ve topuk bölgesine müdahale, ek yük gelmesi ve toprağın erozyonunu engelleyen doğal tabi dokunun tahrip edilmesi olarak sıralanabilir. Tam da buradan hareketle kayan kütle genel olarak farklı içsel sürtünme açısı ve kohezyon değerine sahip olmakta ve yapılan her müdahale ile bu etkin hareket hızlanmaktadır.

Geoteknik tasarım açısından bu alanların ise geotekstil astar veya doğal/yapay geçirimsiz kil birimleriyle sızdırmazlığın ve kaymanın önlenmesi elzemdir. Bu nedenle kullanılan suyun damlama usulüyle kullanılması da gerekir. Tazyikli veya yüksek basınçlı suyun doğrudan üretim alanına sokulması ise heyelanı aktif hale getirir. Yeraltında boşluk ve geçirimlilik gibi etmenlerde kompaksiyon başta olmak üzere farklı geoteknik tasarımlarla mutlaka engellenmelidir. Ayrıca kütle hareketi; boşluk suyu basıncı, gps, inklonometre veya strainmeter gibi kayıt cihazlarıyla real time olarak izlenmelidir. Heyelanın aktif olduğu bu tür ortamlarda ise kayma düzleminin altına kadar inen iksa sistemleriyle kayma önlenmesi yoluna gidilmektedir. Ancak bu yükün miktarı arttıkça kaymanın gerçekleme durumu ise olmayan tutucu kuvvetler nedeniyle artmaktadır. Kullanılan plastik borular hızlı bir şekilde kurulabilmekte ve metal borular ise hem yorgunluğa girmekte ve zamana bağlı yapay olarak oluşturulan olumsuz durum karşısında tutunamamaktadır.

Tüm bu kısa teorik hap bilgiyle düşündüğümüzde soruna kolay bir şekilde çözüm üretileceği aşikardır. Ancak bu durum kar optimizasyonu açısından üretim yapan şirket sahiplerine büyük bir yük ve gereksiz bir maliyet kalemi olarak görülmektedir. Bölgede yağmur ve kar yağışı ise olayın etki alanını büyütecek ve müdahale edilemez bir ekolojik yıkıma dönüşecektir.

Altın Madenciliğine karşı Cennet Anadolu’yu Korumak Memleket Meselesidir!

Anadolu toprakları kuzeyde İzmir-Ankara-Erzincan ve güneyde Hatay-Elazığ Maden ve Güneydoğuda ise Hakkari, Diyarbakır, Mardin bölgelerinde ofiyolit kuşak olarak adlandırdığımız eski okyanus tabanına sahip alanlarda; sarı taş (altın), bakır, demir vb ekonomik değeri olan metalik maden işletme yapanların temel uğrak alanlarıdır. Bu nedenle bu alanlar vahşi madenciliğin en yoğun yapıldığı alanlardır.

Sorumlular Siyanürlü Vahşi Maden İşletmesi sahipleri ve İzin verenlerdir

Yığın liç (vahşi madencilik olarak adlandırılır) yerine, geleneksel yöntemlerle üretimin yapılması durumunda ise bu durum çok büyük oranda engellenebilir. Yani doğaya karşı büyük bir savaş açmakla eşdeğer olan bu tür madencilik uygulamaları üretim için ayrılacak zamanı fayda ve kar amacı açısından maksimize tutmak dışında seçenekleri olmadığından bu şekilde hunharca katliama soyunurlar. Süreç içerisinde meydana gelecek çevre tahribatına karşı toplumsal tepkinin yükselebilmesi açısından “hızlı olmazsak, ileride pılımızı, pırtımızı toplamaya bile vaktimiz kalmadan, o sarı taşı terkedip, ekonomiyi işin içinde çıkılmaz bir hala sokarız” propagandası ile taçlandırırlar.

Oysa bilimsel yayınlarda bu tür alanlarda geleneksel yöntemlerle hem işçi cinayetlerini ve hem de büyük ekolojik yıkımın engellenebileceğini göstermektedir. Ancak yığın liç uygulamalarında bu sorunun önüne geçilmesi çok ama çok daha zor bir süreci ve işletme modelinin devreye sokulmasını gerektirir. Bu büyük maliyet kalemi ise altın işletmesi yapan uluslarası emperyal kapitalist tekellere ve onun siyasi iktidarla işbirliği işinde olan yerli sermaye işbirlikçilerine karından vazgeçme sorununu önüne koyduğundan İşletme modelinde genel olarak uygulamazlar.

Bir kütle hareketi nedeniyle kayan milyonlarca metreküp bu posayı ise kaldırmak ise imkansızdır. Kalın olduğu yerlerde su gibi akan çamurun nasıl taşınacağı sorunu ise bu duruma imkansız olan veya oldukça uzun sürelerde (yıllarca) yapılabilmesini olanaklı kılmaktadır. Yani kaybolan kayıp olacak ve doğa eski haline geri gelmeyecektir.

Yabancı Altın Tekelleri, Yerli İşbirlikçileri, ÇED gerekli değil/olumlu raporunu hazırlayan “Bilim İnsanları “ ve Siyasi İktidar Sorumluları Yargılanmalıdır!

Yeraltı suları kirlenmiş, doğa uzun zaman eski haline gelemeyecek bir katliamla karşı karşıyadır. 2000 yılında Romanya’da benzer bir ekolojik yıkım yaşanmış; balık türleri yok olmuş, binlerce ton balık ölmüş, nehirler, dereler yok olmuş, içme suları ise zehirlenmiştir. O madeni işletenler ise bu durumu “ortada bir çevre felaketi yok, önlemleri aldık, balıklar soğuk yüzünden öldü” diyerek abartılacak bir durum olmadığı savunusunu yapmışlardır. Üstelik Romanya hükümeti de bu katliamcı madenciliğin kar ortağı olması yetmezmiş gibi, çevresel ekolojik yıkıma da neden olmuştur. Çünkü NATO ve emperyal sömürge bir ülke konumunda olup, büyük finans tekellerinin acı IMF reçeteleri ve dünya bankası kredileriyle yönetilen bir ilkedir. Ülkemizde yaşanan bu işçi cinayetleri ve ekolojik yakımda da Romanya’da yaşanan süreçten farklı birşey göremeyeceğimize emin olabilirsiniz…

Sarı taş’ı değerli yapan emperyalist kapitalizmin tekelleri ve onların işbirlikçi yerli sermaye uşakları, iktidarı arkasına alarak Anadolu Coğrafyasının doğal cennet topraklarını katletmeye devam etmeleri engellemelidir. Eğer bu durdurulmazsa, bu ekolojik yıkım büyüyerek devam edecektir. Bunun unutulmaması, hayatını kaybetmesi muhtemel emekçilerimizin hesabını sorulması gereklidir. Sadece sermayenin patronları değil, izin veren kaymakamlar, valiler, aracı olan vekiller ve bakanlardan da hukuk önünde hesabı sorulmalıdır. Müteselsil sorumlular yargılanmadan ve cezalandırılmadan bu coğrafyada yaşayan hiçbir yurttaş rahat uyumamalıdır. Uluslararası sermaye tekelleri de uluslarası doğaya karşı işlenen suçları nedeniyle yargılanmalıdır.

Doç. Dr. Savaş Karabulut
Jeofizik Mühendisi
Gebze Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Geoteknik ABD Öğretim Üyesi
Eğitim Sen Kocaeli 2 no’lu Şube Yürütme Kurulu Başkanı