
Sendikal kadrolar kendi deneyim ve birikimlerini gündelik hayatın içinde emekçilerle ortaklaştıramadığı ve geleceği birlikte planlayamadığı müddetçe sendikal hareketin ( işçi kamu emekçileri fark etmez ) görünürlüğü silikleşeceği gibi mücadele biçimleri sadece sektörel ya da iş kolu hatta iş yeri sorunlarına indirgeneceğinden bütünleyici ve gerçek bir emek hareketi yaratılamayacaktır! !
Kitlelerle buluşmanın yolu bütünlükçü bir ideolojik sendikal hattı “tüm sektörleri” kapsayacak şekilde ” kitlesel bir programla” sadece günü kurtarmaya değil; gerçek bir sendikal mücadeyi emek hattında, kitleleri emek yoğunluklu mücadele programı etrafında birlikte hareket ettirmekten geçiyor! Sadece sektörel sorunların çözümüne indirgenmiş kimi yakın zaman mücadele deneyimleri; “Yemek Sepeti, Soma madenci yürüyüşü sağlık emekçilerinin direngenliği gibi mücadeleler çok değerlidir. Ancak sektörel mücadeleler-örgütlenmeler bütünlüklü bir siyasal programla bağını kuramadığı müddetçe emekçilerin sermayenin saldırısını kişisel ya da sektörel olarak algılayıp sınıfsal bir duruşun uzağına düşmesi olasıdır. Yine emekçilerin kendi gündelik sorunlarını sistemden bağımsız görüp kendi içine kapanması ve zaten sendikayla yeterince kuvvetli kuramadığı bağın tamamen kopmasıda muhtemeldir. Bu durumu yadırgayamayız çünkü kendi sınıfının deneyim ve birikimlerine yabancılaşmış emekçilerin damarlarında dolaşan gündelik korkular, elindekini koruma gayesi ve geçim derdi gayet insani dertlerdir. Birde üstelik tüm bunların üzerine, orta sınıf acemiliği ile sadece var olanı savunmaya yönelen emek hareketinin programsızlığı ve sendikal grupların kendi siyasal dertlerini sınıf derdi diye dayatmaları emekçi ile sendika arasındaki bağın keskin bıçağı olmaktadır. Burada sorun emekçilerde değil sendikal kadrolardadır. Sınıfın bütünlüğünün sağlanması için sendikal kadroların “gündelik hayatın değişmesi yönündeki toplumsal iradeyi hem çok daha fazla gözlemlemesi hem de hissetmesi gerekmektedir.”
Gündelik hayat kelimenin tam anlamıyla sömürgeleştirilmiştir. Gündelik hayatın içinde aşırı emek sömürüsü emekçilerin omuzlarında tüm ağırlığını hissettirmektedir. Yirmi birinci yüzyıl üretim ve tüketim ilişkileri geçen yüz yıllara göre hayli farklılaşmıştır. Yeni üretim biçiminin var olduğu yerde eski tüketim biçimi olamaz, tıpkı yeni üretim biçimi varsa eski biçim siyasal örgütlenmelerin olamayacağı gibi. Ücretli emeğin var olma nedeni üretim araçlarının tamamıyla tekelci sermayenin var olması sonucudur. Aynı zamanda ücretli emek kapitalist üretimin gelişebilmesinin olmazsa olmaz koşuludur. Bu bağlamda her alanda örgütlü sermayenin karşısına her alanda “kamuculuk ilkelerine” dayalı bir mülkiyet sistemini benimsemiş bütünlüklü bir toplumsal programla çıkmak, geniş kitlelerde biz aidiyetini uyandırmak sendikal örgütlenmelerin yegane hedefi olmalıdır. Son olarak kamusal yaşam ile özel yaşam ayırt edilemeyecek biçimde iç içe geçmiştir. Özel yaşam inkar edilemeyecek şekilde üreten ve tüketen olarak evde sokakta iş yerinde özelleştirilmiş, bireyin bizzat kendisi sermaye aracına dönüştürülmüştür. Buna karşılık “kamusal alan seçkinler ve erkler tarafından kişiselleştirilmiştir.” En nitelikli olana; eğitime, sağlığa, gıdaya, ulaşım vb gibi kamusal olması gerekenden, ekonomik gücü yerinde olanlar, siyasal ve bürokratik erklerle artı değere el koyan azınlık gerçek anlamda faydalanabilmektedir.
Tüm bunların doğrultusunda gerçekten toplumsal ve kitlesel bir hareket olacaksa yalnızca hedefleriyle değil yöntemleriyle de farklı olmalıdır. Çünkü yeni hedefler yeni yöntemler gerektirir. Tarımsal üretim ilişkisinin kolektifleşmesinden, sağlığın eğitimin nitelikli ve ulaşılabilir olmasına kadar . Ekolojik çevre mücadelelerinden yaşanabilir kentlere kadar kamucu ve bütünlükçü politik hattı kitlelerin ortak mücadeleleriyle yeniden kazanmak mümkündür.
Erbil Karakoç
Yapı Yol Sen
Genel Örgütlenme Sekreteri