Sarı Yelekliler eylemleri sonrası Avrupa’nın demokratikleşmesi için manifesto – THOMAS PIKETTY –...

Sarı Yelekliler eylemleri sonrası Avrupa’nın demokratikleşmesi için manifesto – THOMAS PIKETTY – ANTOINE VAUCHEZ*

PAYLAŞ
Demokratikleşme Anlaşması projesi, ülke başına gayri safi milli hasılanın yüzde 0.1’ine sınırlayarak, gider ve gelir arasındaki farkı daraltmayı hedefliyor. Mesele, farklı ülkeler arasındaki adaletsizliği azaltarak en gencinden başlayarak tüm Avrupalıların geleceğine yatırım yapabilme, herhangi bir ülkeyi istisna kabul etmeme meselesi.

(Editörün notu: Herkes AB’nin bu katı neoliberal zihniyetiyle işlerin yürümeyeceğinin fakında. Trump gibilere karşı da Macron gibi kapitalist küreselleşmeyi olduğu gibi savunmanın bir çıkar yol olmadığı da anlaşılmış durumda. Piketty ve arkadaşlarının 2. Dünya Savaşı sonrası “Refah Devleti” uygulamalarına benzer bir şekilde güç ve mülkiyet ilişkilerine dokunmadan, maliye politikaları ve sosyal programlarla gelir ve servet adaletsizliğini onarma çağrıları anlamlı. Ayrıca daha demokratik ve katılımcı karar alma mekanizmaları önermeleri de yerinde. Bu yaklaşımın yanında sınıf temelli, daha net biçimde kamu mülkiyetini savunan, emperyalizme karşı da pozisyon alan metinlerin de tartışmaya açılması gerektiğine inanıyoruz.)

Manifesto
Biz, farklı ülkelerden ve kültürlerden gelen Avrupa vatandaşları olarak, bugün Avrupa’nın kurumlar ve politikalarının içeriden dönüşümü için bu çağrıda bulunuyoruz. Bu manifesto somut öneriler içeriyor, özellikle de “Demokratikleşme anlaşması” ve “Bütçe projesi”, isteyen tüm ülkelerin kullanabileceği, ilerlemek isteyen herhangi bir ülkenin de karşı çıkamayacağı bir teklif içeriyor. Bu manifestoyu kendisine uygun gören tüm Avrupa vatandaşları internetten (tdem.eu) imzalayabilir. Çağrımız isteyen tüm siyasi hareketler tarafından da desteklenebilir.

Brexit süreci ve kimi ülkelerde de birlik karşıtı hükümetlerin başa gelmesiyle birlikte, eskisi gibi devam etmemiz imkânsız hale gelmiştir. Oturup yeni ayrılıkların gelmesini bekleyemeyeceğimiz gibi, temel bazı değişimler olmadan da Avrupa’nın daha iyiye gideceğini umamayız.

Bugün, kıtamız, bir yandan yabancıları ve mültecileri avlamayı hedefleyen hatta hedeflemenin de ötesinde harekete geçen siyasi hareketler tarafından ele geçirildi. Öbür yandan da halen daha Avrupalı olduğunu iddia eden ancak radikal bir liberalizm anlayışıyla herkesle rekabeti arttıran (devletler, şirketler, bölgeler ve bireyler içerisinde) bir siyaset güdenler var. Böylesi bir anlayışa sahip öznelerin ortadaki toplumsal dayanışma eksikliğinin bir terk edilme hissini beraberinde getirdiği gerçeğini görmelerine hiçbir şekilde imkân yok.

Bu ölümcül gidişatın önüne geçmek için kimi toplumsal ve siyasal hareketler Avrupa’yı siyasi toplumsal ve çevresel olarak yeniden dönüştüğü bir sürece sokma çabası içinde. Krizle geçen bir on yılın sonunda Avrupalıların en kritik sorunlarında herhangi bir iyileşme yok: kamu sektöründe –özellikle eğitim ve araştırma alanında- yapısal yatırımların olmaması, toplumsal adaletsizliğin yükselişi, küresel ısınmanın artması ve göçmenleri kabul konusundaki kriz. Ancak bu bahsettiğimiz hareketler alternatif bir proje oluşturmakta ve geleceğin Avrupa’sına ve ona özgü karar alma altyapısına dair net bir tarif yapmakta zorlanıyorlar.

Biz, Avrupa vatandaşları olarak, bu manifestoyu yayınlayarak, Anlaşma ve Bütçe konusunda, herkesin ulaşabileceği spesifik öneriler sunuyoruz. Mükemmel değiller, ancak mümkünler.

Halk bu önerilere ulaşabilir ve bu önerileri geliştirebilir. Bu önerilerin temelinde basit bir inanç var. Avrupa, vatandaşları için adil ve sürdürülebilir bir toplumsal gelişim modeli yaratmak zorunda. Bunu yaratabilmenin yolu da belirsiz ve teoride kalmış iddialardan vazgeçmek.

Eğer Avrupa vatandaşlarıyla dayanışmayı tekrardan inşa etmek istiyorsa, bunu ancak Avrupalılar arasında işbirliğini sağlayabileceğine dair somut bir kanıt sunarak ve küreselleşmeden bir hayli pay kazanmış olanların kamu sektörünün mallarına katkıda bulunmalarının sağlanacağına dair teminat vererek yapabilir.Bu da büyük firmaların, küçük ve orta ölçekli işletmelerden daha çok katkı sağlamasıyla ve zengin vergi mükelleflerinin yoksullardan daha fazla vergi vermesiyle sağlanabilir. Bugün karşı karşıya olduğumuz durumda bunların hiçbiri sağlanmıyor.

Önerilerimiz, egemen bir Avrupa Birliği tarafından tartışılıp oylanacak bir demokratikleşme bütçesinin oluşturulmasına dayanıyor. Ancak bu şekilde Avrupa sonunda hem kıtadaki krizlerle doğrudan mücadele edebilir hem de sürdürülebilir bir dayanışma temelli ekonomiyle temel kamusal ve toplumsal zenginlikleri, hizmetleri üretebilmesini sağlayacak kamu kuruluşlarıyla donanabilir. Bu şekilde, temeli ta ‘Yaşam ve Çalışma Hayatında Uyum’ başlıklı Roma anlaşmasına dayanan vaatler sonunda bir anlam kazanabilir.

Bu bütçe, eğer Avrupa Birliği gerçekten ihtiyaç duyuyorsa, Avrupa dayanışmasının somut işareti olan dört büyük vergi ile finanse edilebilir. Bu vergiler, büyük şirketlerden, en yüksek gelirlilerden (yıllık geliri 200 bin Euro üzeri olanlar), en zengin mülk sahiplerinden (1 milyon Euro’nun üstünde değeri olan mülke sahip olanlar) ve karbon emisyonundan ( ton başına asgari 30 Euro olarak) alınabilir.

Eğer önerdiğimiz gibi bu vergi yüzde dörde sabitlenebilirse, buradan gelen bütçeyle Avrupa üniversitelerinin araştırma ve eğitimleri, ekonomik büyüme modelimizi dönüştürecek bir yatırım programını, göçmenlerin yerleşim ve entegrasyonunu ve bu dönüşümleri sağlayacak kişi ve kurumları finanse edebiliriz. Aynı zamanda arta kalan para da üye ülkeler arasında bölüştürülerek gelir ve tüketim üzerinden alınan vergiler hafifletilebilir.

sari-yelekliler-eylemleri-sonrasi-avrupa-nin-demokratiklesmesi-icin-manifesto-542681-1.
Şu an hızlı davranmamız gerek. Her ne kadar arzu edilen tüm üye ülkelerin gecikmeden bu projeye katılması olsa da her ne kadar Euro bölgesinin en büyük dört ülkesinin (ki toplamda tüm bölgenin gayri safi milli hasılasının ve nüfusunun yüzde yetmişine sahipler) bu uygulamaya gitmesini istesek de bu proje, toplamda tüm ülkelerin meşru şekilde kullanabilecekleri bir sistem olarak tasarlandı.

Buradaki mesele, durumu iyi ülkelerin ekonomik zorluk çeken ülkelere yapacağı bir ‘Avrupa içi para transferi projesi’ meselesi değil. Demokratikleşme Anlaşması projesi, ülke başına gayri safi milli hasılanın yüzde 0.1’ine sınırlayarak, gider ve gelir arasındaki farkı daraltmayı hedefliyor. Mesele, farklı ülkeler arasındaki adaletsizliği azaltarak en gencinden başlayarak tüm Avrupalıların geleceğine yatırım yapabilme, herhangi bir ülkeyi istisna kabul etmeme meselesi.

Hem hızlı davranmamız gerekiyor hem de Avrupa’yı var olan teknokratik çıkmazdan kurtarmamız gerekiyor, bu yüzden bir Avrupa çatısı yaratımını öneriyoruz. Bu çatı altında yeni Avrupa vergileri aynı zamanda demokratikleşme bütçesi olarak tartışılıp oylanacak. Bu çatı da var olan Avrupa anlaşmalarının herhangi biri değişmeden kurulabilir.

Bu birlik tabii ki var olan diğer bütün karar alma mekanizmalarıyla da iletişim içerisinde olacak (özellikle de Maliye bakanlarının aylık olarak buluşup bilgi paylaşımında bulunduğu Eurogroup ile). Ancak, herhangi bir anlaşmazlık durumunda bu çatı son karar sahibi olacak. Eğer böyle olmazsa, bu projenin tüm parti, siyasi hareket ve sivil toplum örgütlerinin kendilerini ifade edebildikleri bir uluslararası siyasi alan olma niteliğini kaybederiz.

Yaratacağı etki kadar, Avrupa içi önemli meselelerden biri olan hükümetler arası anlaşmaların bitmeyen gerilimlerinin de sonunda çözümü bulunabilir. Aklımızda tutmalıyız ki, AB içerisinde yürütülegelen mali ittifak yasası yıllardır her ne kadar senelerdir tersine vaatlerde bulunsalar da en zenginden alınacak vergiyi engelliyor. Eğer başka karar alma mekanizmaları kurulamazsa da bu durum sürmeye devam edecek.

Bu çatının vergi alma ve üye ülkelerin en temel demokratik, mali ve toplumsal yapılarına ulaşma şansı olduğu durumda, ulusal ve Avrupa vekillerini de işin içine samimi şekilde dâhil etmek önem kazanacak. Seçilmiş ulusal üyeleri merkezi rollere verdiğimizde, ülkelerin kendi meclis seçimleri de aslında fiilen Avrupa Parlamentosu seçimleri haline gelmiş olacak. Ulusal üyeler artık tüm sorumluluğu Brüksel’e yıkamayacak ve bu çatı içerisinde savundukları proje ve bütçe önerilerini kendi seçmenlerinden gizleyemeyecekler. Avrupa Parlamentosu vekilleri ve milletvekilleri tek bir birlikte yan yana getirilerek, beraber yönetme alışkanlıkları devlet başkanları ve maliye bakanlarından oluşan daha geniş bir toplama genişleyecek.

İşte bu yüzden biz, Demokrasi Anlaşması ile bu çatının üyelerinin yüzde sekseninin, anlaşmayı imzalayan ülkelerin kendi milletvekillerinden (ülkelerin nüfusları ve siyasi gruplara oranla) ve yüzde yirmisinin de Avrupa Parlamentosu vekillerinden (siyasi gruplarına göre oranlayarak) oluşmasını öneriyoruz. Bu şartlar tartışmaya açık. Projemiz, milletvekili oranının daha düşük olduğu bir durumda da (örneğin %50) yürüyebilir. Ancak bizce, böyle bir oran bu çatının tüm Avrupa vatandaşlarını içerecek yeni bir toplumsal ve mali paktın meşruiyetini azaltır ve milletvekilleriyle AP vekilleri arasındaki gerilim projenin geleceğine gölge düşürebilir.

Şu an hızlı davranmamız gerek. Her ne kadar arzu edilen tüm üye ülkelerin gecikmeden bu projeye katılması olsa da her ne kadar Euro bölgesinin en büyük dört ülkesinin (ki toplamda tüm bölgenin gayri safi milli hasılasının ve nüfusunun yüzde yetmişine sahipler) bu uygulamaya gitmesini istesek de bu proje, toplamda tüm ülkelerin meşru şekilde kullanabilecekleri bir sistem olarak tasarlandı. Bu nokta önemli çünkü hemen şu an isteyen tüm ülkeler ve siyasi hareketler bu projeyi kullanabilir, geliştirebilir. Tüm vatandaşları, bu konuda sorumluluk almaya ve Avrupa’nın geleceği için detaylı ve yapıcı bir tartışmaya katılmaya davet ediyoruz.

www.socialeurope.eu’dan çeviren Yusuf Tuna Koç
* Thomas Piketty, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde (EHESS) Profesör, Antoine Vauchez ise Paris 1-Sorbonne Üniversitesi’nde CNRS Araştırma Profesörüdür. Bu metin Thomas Piketty, Antoine Vauchez, Manon Bouju, Lucas Sorel, Anne-Laure Delatte, Stephanie Hennette-Vauchez, Guillaume ve pek çok başka isim tarafından imzaya açılmış metindir.