Saray’ın asgari ücret sözleşmesi korkusu – Şükran Soner

Saray’ın asgari ücret sözleşmesi korkusu – Şükran Soner

PAYLAŞ

Dikkatinizi çekmiş olabilir mi? Başkan Erdoğan’ın en keskin, çatışmacı çıkışlarının ardından en yetkin militanlar korosu, Fransa odaklı Sarı Yelekliler eylemleri içinde yaşanan çatışmacılığı önce Türkiye’ye, iktidar icraatlarına yönelik Batı’nın çifte standardı kampanyası aracı olarak kullandılar. Hemen ardından başta CHP, muhalefet partilerini benzer eylemler provokatörlüğü ittifakı içinde olmakla suçladılar.
Hafta sonu Erdoğan’ın çok daha sert, ağır suçlayıcı, Gezi çağrışımı, provokasyonlar üzerinden sınır, izan tanımaz sertlikteki üslupla, çatışmacılığı tırmandıran suçlamaları geldi. Ne rastlantıdır ki aynı saatler içinde, Meclis’in bütçe görüşmelerinde, suçlamaların, küfürlü-kavgalı sahnelerinde, onların deyimi ile “adap” dozu yükseldikçe, Başkanlık’ın geri dönüşü zor işlem yapmama kaygısı adına, oturumlara sık sık ara verme, tarafları sağduyuya çağırma, tansiyonu düşürme gerekçeli uygulamalarla gece yarılarına sarkmalı yaşandı.
Benim ilgimi kaçınılmaz, en çok ekonomik krizin tüm emekçiler, yoksul çoğunluğun yaşamını karabasana çeviren boyutları üzerinden yapılanlar çekiyordu. İlk birkaç keskin kapışmada, sonuç olarak ekonomik krizin boyutlarının emekçilere, sözleşmeli, sözleşmesiz, asgari ücretli, emekli işçilerin, üretici köylünün, esnafın, küçük-orta boy işletmeler ve de üretici sanayinin, kilit, ayakta kalabilmiş sektörlerine yansımalarının anlatıldığı konuşmalarda yaşanan öfke patlamalarının kaynağı, odağını anlamaya çabaladım…

***

CHP Zonguldak milletvekilinin, “Saray’ın yüz yüze kaldığı ilk gerçek toplusözleşme pazarlığı asgari ücret olacak. 10 milyon civarında işçi asgari ücretle çalışıyor. Toplu pazarlık kapsamı çok düşük. 1 milyon 800 bin civarında asgari ücret altında çalışan var. Asgari ücret sonuçta kayıtlı kayıtsız tüm üretenlerin, emeklisi, işsizi tüm dar gelirlilerin yaşamlarında belirleyici olacak…” sözleri neden bu kadar çok kutuplu sataşmaların, çatışmaların, kavgaların içinde, patlama, dinamit etkisi yapabiliyor?
Dinamit etkisi yaratan tartışmaların içinde yine kamu kaynaklı verilerle, bütçenin mayasını yansıtan rakamlarla yapılan açıklamalar öncelik alıyor. Saray, kamu adına yap-satçı, kamu desteği güvencesi verilmiş büyük yatırımların içerik açıklamalarından çıkıyor. Yandaş iç-dış odaklı yatırımcılara kısa dönemde büyük rant kapılarını açan, bizden alınan vergilerle ödenen garantili hasta, araç geçişleri üzerinden yapılan, yapılacak dudak uçuklatan rakamlı ödemelerin verileri var..

***

Gezi, Başkan Erdoğan’ın en öfke kusan diliyle FETÖ’CÜ provokasyonu idiyse, neden yeni siyasi muhalefete öfke kusmanın aracı olarak pişirilip pişirilip gündeme taşınıyor? Bir yandan da yapılmış araştırmalarla, Türkiye’nin gündeminde yeni bir Gezi örneği benzeri eylem dinamiğinin söz konusu olmadığının da altı çiziliyor.
Cumhur İttifakı, kutsal ittifak, sarsılmaz bağlarla pekiştirilmişken, işçinin toplusözleşme, grev hakları, 16 yıllık iktidarlarının gündeminden, hakka-hukuka aykırı, rejimi demokrasi sayılan hiçbir ülkede görülmediği üzere, grev yasakları ile toptan gündemden çıkarılmış… On altı yıl boyunca seçim kazanmasıyla, “efsane lider”, Başkanlık rejimindeki tek adam, Saray yetkileriyle hem parti, hem Başkan yetkileriyle, dünyanın tek örneği olarak garantilenmişken… Asgari Ücret Komisyonu’ndan siyasi, yandaş seçmenler, sendikalar desteğinde, olmadı en zorlusuyla sermayenin zorlanmasında vergi destekleriyle çözümlenebilecek bir güdem tartışmasının üzerine en kaçınılmaz toplumsal hak arama yolu, demokratik, yasal sokağa çıkış olasılığı, nasıl bu kadar ağır tehdit, suçlama aracı olarak gündeme sokulabiliyor?
Koskoca Türk-İş, DİSK, kamu sendikaları, toplu pazarlık haklarında grev haklarını kullanmaksızın masada 16 yıldır sözleşme yapabilen, özel sektörün de şapka çıkarmak gereğini duyduğu sözleşme yetkisi olan yasal sendikacılık örgütlenmelerinin en masum, yasal hak arama, yasal etkinlikleri neden bu kadar çok korkutuyor? Özalizmin gidişinin simgesi Büyük Madenci Direnişi sürecinin “çarptık böldük, hesap tutmuyor.. ” vaziyetleri, büyük gerçeklikler olabilir mi?

***

Düzeltme, özür… 16 Aralık Pazar günü 12. sayfamızda yayımlanmış, “yapay zekâ” gündemli “Teknoloji Çağında İnsan Hakları Paneli”, İKV-AB İstanbul Bilgi Merkezi ortak etkinliği idi. Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu da, İKV başkan yardımcısı olarak izlediğim pek çok ortak etkinlikte olduğu üzere, oturumun yöneticisiydi. Gerçek bir bilinçaltı yanılsaması olarak, girişte doğrusu yer almışken, oturum katılımcıları aktarımında, İKV yerine “TESEV adına yönettiği” biçimindeki yanlışımı düzeltir, özür dilerim.

Kaynak: Cumhuriyet